15 Nisan 2015 Çarşamba

Güney Kafkasya’da Etnik Çatışmalar ve Bölgenin Türkiye İçin Önemi

NEZRİN ALİZADE
Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi



1. Kafkasya’nın Konumu ve Buradakı Kriz Alanları

     a. Kafkasya Kavramı ve Tanımı

   Kafkasya'nın coğrafi konumu etnolojik oluşumlara, gelişmelere ve tarihin akışına çok etkili olmuştur. Kafkasya siyasi yapısından dolayı iki kısımdan ibaret bölge gibi tanımlanır:

     1) Kuzey Kafkasya, 
     2) Güney Kafkasya (Transkafkasya). 

Transkafkasya ya da Güney Kafkasya denildiğinde, bir coğrafi bölge kastedilmektedir ki, bu bölgede üç bağımsız cumhuriyet yer alır:

     1) Azerbaycan, 
     2) Ermenistan, 
     3) Gürcistan. 

Abhazya, Transkafkasya’da yer almaktadır; ancak burada yaşayan halklardan biri olan Abhazlar, bir Kuzey Kafkasya halkıdır ve Kuzey Kafkas dillerinden biri olan Abhazca konuşmaktadırlar.

Kafkasya’nın konumu 3 özellikten ibaretdir: 

1) Bölge genellikle dağlık olup, birbirine geçit vermez çok sayıda vadiden oluşmaktadır. 
2) Bölgenin sosyo-politik yapısı en belirleyici özelliğidir. 
3) Kafkasya’nın büyük devletler arasında bir tampon oluşturmasıdır. Coğrafi konumu itibariyle, bir kavşak özelliği taşıyan Kafkasya, değişik yönlerden gelen kavimlerin bir uğrak yeri olmuştur.

Kafkasya nüfusunun, yaklaşık %35,2’sini “yerli olanlar”, %64,8’ini ise “yerli olmayanlar”oluşturmaktadır. Yerli nüfus, içinde 30’dan fazla farklı millet ve kavimleri barındırıyor ki bunların %46,5’ni Gürcüler, %11,9’ni ise Çeçenler teşkil etmektedir. Bunların dışında kalan, bölgenin diğer yerli ahalisi %41,6’lik bir paya sahiptir. Kafkasya nüfusunun %67,4’sini yerli olmayanlar teşkil ediyor. “Yerli olmayanların” %56,6’sı ise Türklerdir ki, bu nüfusun da %82,7’sini Azerbaycan Türkleri meydana getirmektedir. 

Kafkasya özellikle üç nedenden dolayı önemlidir:

    • Jeostratejik anlamda, Orta Asya’ya giriş kapısıdır.
    • Orta Asya bakımından, Batı pazarlarına açılan bir geçittir.
   • Orta Asya ile bir bütün olarak ele alındığında ise, bölge önemli miktarda petrol ve doğal gaz rezervlerine sahiptir.

Kafkasya’daki bugünkü anlaşmazlıkları besleyen tohumlar, 1936 Yılında Stalin tarafından atılmıştır. Stalin demografik düzenlemeler yoluyla, bölgede Rusların öne çıkmasını sağlamak istiyordu. Stalin, bu hedefine ulaşmak için, daha sonraları çok karmaşık etnik sorunlara zemin hazırlayacak olan bir dizi özerk cumhuriyet oluşturmuştur. 

Güney Kafkasya da sorun alanlarına dahildir:

1) Dağlık Karabağ sorunu, 
2) Abhazya sorunu, 
3) Güney Osetya sorunu, 
4) Acaristan sorunu. 

Kuzey Kafkasya için en çok önem taşıyan problem Çeçenistan sorunu ve çözüm yollarının bulunmasıdır.

2. Güney Kafkasya’da kriz alanları

a.Dağlık Karabağ sorunu

Karabağ bölgesi, hem tarihi açıdan, hem de kültürel açıdan Azerbaycan devleti için çok önemli bir yerdedir. Dağlık Karabağ sorununun tarihi 20. yüzyılın başlarına dayanmaktadır ki, sorunun keskin hale gelmesi 20. Yüzyılın sonlarına doğru olmuştur. Sorun Ermenilerin Azerbaycan’a karşı toprak taleplerinin artmasıyla keskin hale gelmiştir. Ermeniler, Dağlık Karabağ’ı Azerbaycan SSC’ ye bağlı olan bir bölge gibi kabul etmiyorlardı. Her şey Stalinin 1921 yılında Dağlık Karabağ’la ilgili karanı onaylaması ile başladı. 1921 yılında kabul edilen kararla Stalin Karabağ’ın Azerbaycan’a verilmesi gerektiğini değil de, Azerbaycan’a bağlı kalması gerektiğini onaylamıştır.

Bununla da, Karabağ’ın zaten Azerbaycan toprağı olduğu ispatlanmış oluyordu ki, Ermeniler bu kararı kabul etmeyeceklerini beyan ettiler. Gerekçe olarak ise, Dağlık Karabağ’da yaşayan ve çoğunluğu teşkil eden Ermenilerin haklarının ellerinden alınmasını gösterdiler. Karabağ sorunu 1988 yılında daha da keskin hale geldi. Ermenistan Yüksek Sovyeti 15 Haziran 1988’de DKÖB’in Azerbaycan SSC’den ayrılıp Ermenistan SSC’ye katılmasına izin verilmesi hakkında karar aldı. Aynı zamanda Ermenistan Cumhuriyeti bu konuyu incelemek ve çözmek üzere SSCB Yüksek Sovyeti’ne başvurdu. Aynı tarihte Azerbaycan Yüksek Sovyet’i SSCB Anayasası’nın 78nci ve Azerbaycan SSC Anayasası’nın 78nci maddelerine uygun olarak böyle bir değişikliğin kabul edilemez ve hukuka aykırı olduğunu iddia eden bir karar aldı. Ermenistan’ın, DKÖB’ni Azerbaycan’dan bir sonraki koparma teşebbüsü 2 Eylül 1991 yılında Dağlık Karabağ’ın “Cumhuriyet” ilan edildiği güne denk gelmektedir.

Ermenistan Devleti, alınmış bu kararın Eski SSCB’nin “Sovyet Cumhuriyetleri’nin SSCB’den Ayrılması Kuralları”na uygun olduğunu savunuyor. Gerçekleştirilen siyasi oyunların sonucunda Ermeniler amaçlarına ulaştılar. Dağlık Karabağ’a bağlı ilçeleri işgal ettiler. Ermeniler bunu işgal gibi isimlendirmese de, bazı Ermeni devlet yetkilileri yaptıkları açıklamalarda işgal ettikleri topraklardan söz etmiştir. Azerbaycan tarafı, sorunun çözümüne ilişkin tüm alternatif yolları gözönünde bulundurmaktadır, hatta kuvvet kullanma ilkesini bile. Ama biz sorunun barış yolu ile çözülmesinin taraftarıyız. Ermenistan Cumhuriyeti her ne kadar Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'a bağlı olduğunu kabul etmese de, tüm ulusal belgelerde ve sözleşmelerde Karabağ Azerbaycan’ın ayrılmaz bir bölgesi olarak geçmektedir.

b.Abhazya sorunu

Abhazlar, antik çağdan günümüze Karadeniz’in kuzeydoğusunda yaşamış olan bir Kafkas halkıdır. Abhazya sorununun temelinde, Gürcistan sınırları içinde bulunan ve çoğrafi olarak Kuzey Kafkasya’nın bir parçası olan, Abhazya Özerk Cumhuriyeti’nin, bağımsız bir devlet olma isteği bulunmaktadır. 1917 Yılındaki Bolşevik Devrimi'nden sonra Abhazlar, kuzeyde yaşayan Kafkas halkları ile bütünleşme çabalarına girdiler. 1921 Yılında kurulan, Abhazya SSC, Gürcistan SSC ile eşit statüde SSCB’ye girmiştir. 1930 yılında, Abhazya’nın statüsü, Gürcistan içinde bir özerk cumhuriyet statüsüne indirilmiştir. Abhazlar, 1970’li yıllarda, Gürcistan’dan ayrı bağımsız bir ülke olma yönünde, çalışmalara başlamışlardır. Gürcistan’ın, 9 Nisan 1991 tarihindeki bağımsızlık ilanına misilleme olarak, Abhazya Parlamentosu da, 23 Temmuz 1992’deki oturumunda bağımsızlığını ilan etmiştir ve Abhazya Özerk Cumhuriyeti olarak isimlendirilmiştir.

Ancak bugüne kadar hiçbir ülke Abhazya’nın bağımsızlığını tanımamıştır. Abhazya Meclisi, 1994’de kabul ettiği yeni anayasa ile egemen bir devlet olarak, “Abhazya Cumhuriyeti”nin kurulduğunu ilan etmiş, Gürcistan Hükümeti tarafından, bu girişim kınanmıştır. Abhazya ve Gürcistan arasındaki anlaşmazlığın asıl sebebi Abhazya’nın statüsünün belirlenmesidir. Abhazlar tam bağımsızlık isterken, Gürcüler Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün muhafazasını istemekte, federasyon ve konfederasyon sistemine sıcak bakmaktadırlar. Bu konuda Abhazlar ön kosul olarak egemenliklerinin tanınmasında ısrar ederken, Gürcüler geri dönüşün Abhazya ile federal özerklik anlaşması imzalandıktan sonra olmasını istemektedirler. Abhazlarla – Gürcüler arasında yaşanan diğer bir sorun da, Kodor Vadisi Sorunudur. Kodor Vadisi, Abhaz - Gürcü sorununun çözülmemişliğini ortaya koyması açısından özellikle son yıllarda en az Gal bölgesi kadar anlaşmazlığın en sıcak bölgelerinden biri haline gelmiş durumdadır. Kodor’un Gal’den farkı ise, Abhaz toprağı olmasına karşılık yukarı kısımlarının Gürcistan’ın denetiminde olmasıdır. Kodor vadisindeki son durumlar ise iç açıcı değil. Ekim 2001’de Kodor bölgesinde yaşanan çatışmalarla başlayan son kirizden sonra sorun hala çözülememiş olarak kalmaktadır.

c.Güney Osetya sorunu

Gürcü tarihçilere göre Güney Osetya her zaman için Gürcistan’ın bir parçası olmuş, buna rağmen Osetlerin bu topraklara yerleşmeleri son iki yüzyıl içinde kuzeyden göç etmeleri sonucu gerçekleşmiştir. Gürcistan’da Sovyet rejiminin kurulmasından sonra da, Oset halkının ikiye bölünmüşlüğü devam etti. Güney Osetya, 20 Nisan 1922’de, özerk bölge statüsüyle, Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı. Kuzey Osetya bölgesi ise, 1925’te RF’ye bağlanmıştır. Kuzey Osetya Özerk Bölgesi, 5 Aralık 1936 yılında özerk cumhuriyet statüsüne yükselmiştir. 1989 yılı sonlarından itibaren, Kuzey Osetya ile birlesmeyi isteyen Güney Osetya ve Gürcistan arasındaki gerginlik artmıştır. Güney Osetya, kendisini “Demokratik Güney Osetya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” olarak ilan etmiştir.

Gürcistan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte, Gürcistan Parlamentosu 11 Aralık 1990 tarihindeki oturumunda Güney Osetya Özerk Bölgesini lağveden bir kanunu kabul etmiştir. 5-6 Ocak 1991 tarihinde Gürcistan’ın ilk Devlet Başkanı Gamsakhurdia yanlısı Gürcü birliklerinin Güney Osetya’nın başkenti Tskinvali’ye girmesiyle çatışmalar başlamıştır. Gürcistan’ın talebi üzerine Aralık 1992’de bölgeye bir AGİT misyonu da gönderilmiştir.8 Nisan 2001 tarihinde Osetya‘da yeni Anayasa kabul edildi ve Rusça da resmi dil gibi belirlendi. Güney Osetya’nın ekonomik durumunun, Gürcistan’dan daha kötü olması, özellikle elektrik ve doğal gaz bakımından merkezi yönetime bağımlılık, Güney Osetya’yı siyasi bakımdan Gürcistan’a yakınlaştıran sebeplerin başında gelmektedir. Rusya açısından bu bölge, stratejik konuma sahiptir. Ayrıca bir sorun olarak varlığı, Rusya’nın Gürcistan üzerinde denetim kurmasını sağlamaktadır.

d.Acaristan sorunu

Acaristan, geleneksel olarak Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bir bölgedir. Acaristan’ın bulunduğu bölge 16. yüzyılda Osmanlı egemenliği altına girmistir. 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması, Acaristan’ın özerkliğine dair ilk resmi vesikadır. Bu özerklik, Acarlara ayrı bir kimlik kazandırmış ve Acarların, İslama bağlılıkları artmıştır. 1990’lı yılların ilk yarısında, Gürcistan tam bir kaos ortamındaydı. Hıristiyan Gürcülerle, Müslüman Gürcüler arasında toprak iddalarının artması yeni çatışmaları getirmiştir ki, 1991 yılında, Müslüman halkın, “Hıristiyanlaştırılma”ya ve “Acaristan’ın özerkliğini kaldırma”ya yönelik politikalara karşı gösterileri başlamıştır. 1993’te, Acaristan’daki silahlı Acar grupları tarafından, Rus kuvvetlerine karşı kışkırtmalar meydana gelmiştir. Acara Özerk Cumhuriyeti küçük bir otonom bölge olmasına rağmen 1995’de kabul edilen Gürcü Anayasasında, Acara’nın statüsü belirlenmemiştir.

RF için stratejik öneme sahip olan Batum’da bir Rus askeri üssü bulunmaktadır. Acara Özerk Cumhuriyeti’nin lideri, bölgesinde bulunan RF Üssü’nün çekilmesini istememiştir. Şevardnadze yönetimi ile Abaşidze yönetimi arasında yönetim tarzı, yolsuzluklar ve rüşvet düzeni açısından pek bir fark göremeyen Acara halkının Abaşidze’ye karşı çıkmasını gerektirecek bir durum yoktu. 2004 Yılında, Gürcistan’da, “Kadife Devrim“ gerçekleştirildi. Bununla da Gürcistan Cumhurbaşkanlığına Saakaşvili geldi. İktidara yeni gelen Saakaşvili’nin Gürcistan’ın diğer bölgelerinde yürüttüğü yolsuzluk ve rüşvetle mücadele Acara halkının bu tür adımlar için özlem duymasına yol açtı. Bununla da Saakaşvili ile Acaristan lideri Abaşidze arasında ilişkiler aşırı derecede gerginleşti. RF örtülü şekilde Acara Özerk Cumhuriyeti’ni desteklemektedir. Bu nedenle, merkezi yönetimle Acara yönetimi arasında sorunlar devam etmekdedir, fakat bunun yanı sıra kısa dönemde büyük çaplı her hangi bir siyasal devrimin olması beklenmemektedir.

Acaristan sorunun çözümünün olası etkileri:

1)Sorunun çözülmesiyle gerçekleşmesi planlanan reformlar için sağlam adımlar atılmasının sağlanması,
2)Sorunun çözülmesiyle Batum'daki Rus Üssünün kapatılması sürecine olumlu etki sağlanması,
3)Acaristan sorununun Cavaheti’deki ayrılıkçı talepler üzerinde de etkili olacağının tahmin edilmesi.

3. Türkiye açısından Kafkasya’nın önemi

Türkiye, dünyanın en önemli üç kriz bölgesinin ortasında yer almaktadır. Bu bölgelerden özellikle ikisi (Kafkaslar ve Ortadoğu), sahip oldukları enerji kaynakları ile dünya devletlerinin ilgi alanı içinde bulunmakta ve bu devletlerin rekabet sahası olmaktadır. Kafkasya coğrafi konumu itibariyle, Türkiye ile aynı coğrafyanın bir uzantısı olması nedeniyle bir bütün kabul edilmektedir . Nitekim Anadolu ve Kafkasya için kullanılan, ”Küçük Asya” ve “Ön Asya” tanımlamaları da bunun bir göstergesidir. Dolayısıyla, Türkiye’nin Kafkasya ve Kafkasya’daki ülke ve topluluklar ile ilişkilerini geliştirmesini, ya da ilgilenmesini gerektiren bu yakınlık, aynı zamanda, SSCB sonrası bölgede meydana gelen oluşumlar itibarı ile gündeme gelen şartlar nedeniyle, daha fazla önem kazanmıştır. Türkiye’nin çok yönlü olarak ilgilenmek zorunda olduğu Kafkasya;

• Doğu Anadolu Bölgesinin savunması ve güvenliğinin sağlanması,
• Orta Asya ve İdil-Ural bölgesindeki, Türk ve Müslüman ülke ve topluluklar ile irtibatını sağlaması ve ilişkilerini güçlendirmesi,
• Stratejik yer altı zenginlikleri ve petrol yatakları nedeniyle, uygun hammadde ve pazar olanağı oluşturması,
• RF’ nin; güneye sıcak denizlere ulaşmasının engellenmesi ve Türkiye için tehdit olmaktan çıkartılması gibi temel konularda, avantajlar sağlayacak bir bölgedir.
Kafkasya, Türkiye’nin milli menfaatleri ile milli güvenliğini etkileyen, jeopolitik ve jeostratejik açıdan çok önemli olan bir bölgedir .

Türkiye'nin Kafkasya ile bağlı bazı istekleri vardır:

• Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’daki olaylara seyirci kalınmamalı,
• Kafkasya halklarının Türkiye’deki uzantıları canlı tutulmalı,
• Ülke içinde aktif örgütlenmelerine izin verilmeli,
• Kafkas kökenli Türk vatandaşlarının bölgede iktisadi ve kültürel yatırımlar yapmaları tek elden yönlendirilmelidir.

Türkiye’nin Kafkasya’ya yönelik menfaatlerinin genel çerçevesini;

•Kafkasya’da RF ile aramızda bir tampon,“Barış Kuşağı”nın oluşturulması,
•Gürcistan ve koşullardaki gelişmelere bağlı olarak Ermenistan ile dostluk ve barış sürecinin, Azerbaycan ile ise dostluk, kardeşlik ve mümkün olan her alanda stratejik işbirliğinin geliştirilmesi,
•Rus yayılmacılığının, yeniden canlanması ihtimaline karşı Kafkasları tampon bölge haline getirmek,
•Ermenistan’ın ve Gürcistan’ın Türkiye’ye güven duymalarını sağlamak,
• Azerbaycan’ın Ermenistan ve Gürcistan ile sorunlarının çözülmesine yardımcı olmak ve desteklemek,
• Azerbaycan’ın, kültürel, ekonomik ve sosyal yönden Türkiye’ye yaklaşmasını sağlayarak, İran’ın ve Rusya’nın nüfuzu altına girmesine mani olmak,
• Gürcistan’ın Türkiye’nin Orta Asya’ya çıkış kapısı olabilecek şekilde ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirmek,
• Ermenistan’dan gelebilecek risk ve tehlikelere karşı bu ülkenin manevra alanlarını sınırlayacak şekilde politikalar izlemektir.

Türkiye’nin bölgeye yönelik uygulaması gereken politikaları gerçekleştirmek için ciddi bilgi birikimine sahip olunması gerekir. Bölgeyi tanıyan uzmanlar yetiştirilmelidir. Türkiye’nin önemli üniversitelerinde bölge dilleri, tarihi ve kültürü ayrı bölümler altında okutulmalıdır. Türkiye’nin, Azerbaycan’la her alandaki ilişkileri geliştirilmelidir. Türkiye, Azerbaycan’ın yanında yer almasını sağlamak için Ermenistan tarafından işgal edilmiş olan topraklarda ara buluculuk yapmalıdır. Türkiye’nin Kafkaslara bakışında Azerbaycan, Davutoğlu’nun değerlendirmelerinde de merkezi bir konumdadır. Kafkaslarda Azerbaycan, Balkanlarda ise Arnavutluk istikrarlı ve güçlu bir bölgesel konum kazanmadıkça, Türkiye’nin her iki bölgedeki ağırlığını artırabilmesi de, yakın deniz havzası içinde olmakla birlikte sınır ötesi etkinlik alanları içinde kalan Adriyatik ve Hazar’a yönelik politikalar geliştirebilmesi de mümkün olamaz .

Bölgedeki milliyet ve mezhep çatışmalarına taraf olmak değil, tarafların kavgalarını önlemek ve tarafları barıştırıcı politika yürütmek Türkiye için önemlidir. Bu politika Türkiye’ye Balkanlarda, Kafkasya’da, Orta Doğu’da, Asya’da dostlar kazandırır.

Kaynakça
Kitap, makale ve dergiler
1. BERKOK, İ,Tarihte Kafkasya, İstanbul 1988.
2. CAN,S, “Jeopolitik Açıdan Kafkasya”, Avrasya Dosyası, Rusya-Kafkasya Özel, Cilt:3, Sayı:4, Kış 1996.
3. Davutoğlu,A, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul. 2001
4. DEMİR ,A.F, Türk Dış Politikası Perspektifinden Transkafkasya, BağlamYayıncılık, Birinci Basım, İstanbul, Haziran 2003.
5. Demir, A. Faik, “Türkiye’nin Kafkasya Siyaseti ve Uygulamasında Fayda Mütalaa Edilen Stratejiler”, Güvenlik Boyutunda Kafkasya’nın Geleceği ve Türkiye Sempozyumu, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Baskanlığı Stratejik Arastırma ve Etüt Merkezi (SAREM) Baskanlığı Yayınları, Ankara, 14 Nisan. 2004
6. Devlet,N, “Kuzey Kafkasya’nın Dünü Bugünü”, Yeni Türkiye Dergisi, Türk Dünyası Özel Sayısı II, Yıl:3, Sayı:16, Temmuz-Ağustos 1997.
7. Eliyarlı,S, Azerbaycan Tarihi, Bakü, Azerbaycan Neşriyatı, 1996.
8. GÜNAY, B,”Güvenlik Boyutunda Ermenistan’ın Geleceği”, Güvenlik Boyutunda Kafkasya’nın Geleceği ve Türkiye Sempozyumu, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Baskanlığı Stratejik Arastırma ve Etüt Merkezi (SAREM) Baskanlığı Yayınları, Ankara, 14 Nisan. 2004
9. KANTARCI, H, Kıskaçtaki Bölge Kafkasya, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul,2006
10. Kemik, A, “Kafkaslar’da Türkiye-ABD İsbirliği”. Harp Akademileri Bülteni, Harp Akademileri Yayınları, İstanbul, Yıl 36, Sayı 196. 2000
11. MERT, O., Türkiye’nin Kafkasya Politikası ve Gürcistan, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık, 1.Baskı, İstanbul, Eylül 2004.
12. Musayev, T, Provovıe Aspektı Nagorno-Karabaxskogo Konflikta, Baku, 2001.
13. Suat,İ, Kafkasya’nın Gelişen Jeopolitiği, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, Ankara. 1999
İnternet kaynakları
14. Güney Osetya Sorunu Nedir?, http://muhacirin.blogcu.com/guney-osetya-sorunu-nedir/3907621
15. Berzeg, K (2007), Kafkas Vakfı Raporu,http://www.kafkas.org.tr/hakkinda/agit_raporu_.html
16. Acaristan’daki Gelişmeler ve Saakaşvili’nin Zaferi, http://www.turksam.org/tr/yazdir95.html
17. Acaristan Özerk Cumhuriyyeti ,http://blog.milliyet.com.tr/acaristan-ozerk-cumhuriyeti/Blog/?BlogNo=66520

Alıntı Yaptığım Yer:

http://akademikperspektif.com/2015/04/13/guney-kafkasyada-etnik-catismalar-ve-bolgenin-turkiye-icin-onemi/


3 Nisan 2015 Cuma

Selahattin Tozlu - KARAPAPAKLAR HAKKINDA BAZI NOTLAR 1

Karadeniz Araştırmaları Dergisi Sayı 7, Sayfa 86-96

Karapapaklar, muhtelif zamanlarda bugünkü Orta Asya, Rusya, İran Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Anadolu’da yaşamış ve yaşamaktadırlar. Bu Türk ‘ulus’u, Terekemeler ile bazen aynı bazen de benzer gösterilmektedir. Türklerin birçok şubesi gibi Karapapak tarihi de kâfi etüt edilmemiş; hatta Osmanlı Karapapakları hemen hiç araştırılmamıştır. Oysa bunların bilhassa Doğu Anadolu’da iskânı ve icra ettikleri rol, Osmanlı tarihi için mühimdir. Diğer yandan son Osmanlı devrindeki iskân ve istihdamları yalnızca Osmanlıları ilgilendiren bir vakıa değildir. Bunların Osmanlılığa adım atması, İran’ı ve dolayısıyla Sünni-Şii münakaşasını da gündeme getirmişti. Osmanlı Devletinin bunlara ciddi alaka duyması da bu tarihlere rastlar. Daha evvelki asırlarda İran-Osmanlı ilişkilerinde bir mezhep kitlesi olarak beliren Karapapaklar, muhtelif zamanlarda göçerek Osmanlı tebaası olmuşlardı. Nihayet, XIX. yüzyılın ortalarına doğru İran ve Osmanlı devletleri arasında hem vatandaşlık hem de mezhep hususlarında bazı müzakerelere konu edilmişlerdi.

Bu makale, Karapapakların son Osmanlı devri tarihine dair bazı belge ve bilgilere ayrılmıştır. 

1. Değişik Türk boylarıyla ilişkisi kurulan Karapapaklar, ilkin Orta Asya ve Hazar Denizi civarlarında yaşamış olmakla birlikte; sonra Rus, Acem ve Türk Devletleri topraklarına dağılmışlardı. Bu açıdan Rusya, İran ve Türkiye tarihinde mühim bir yerleri vardır. Ama onlara ait kayıtlar XVI. asırdan itibaren daha açıklık kazanmaktadır. [1]

XVI - XVII. yüzyıl Osmanlı-İran savaşlarında Şirvan sipahilerinin akraba ve askerleri olan Lezgi ve Karabörklüler, Sünni Osmanlıların yanında savaşmıştı. [2] Adı geçen Karabörklüler’in sonradan Karapapak adıyla anıldığı şüphesizdir. Safeviler devrinde bazılarının Şii olup önce İranlıları, sonra Sünni olup Osmanlıları tutmaları sebebiyle Şiiler tarafından “Dönük” (veya Dönek) adı verilmişti. [3]

Karapapaklar, anlaşıldığı kadarıyla Terekemelerin bir kısmıdır ve giyimleri sebebiyle bu adı almışlardır. Türk kültüründe de iç-dış ve ak-kara ayrımları son derece önemli bir yer tutar. XVII. yüzyıl Türk tarihinin iyi bir müşahidi olan Evliya Çelebi, gezip gördüğü Türk yurtlarında Terekemelere de rastlamıştı. Mesela; Tebriz şehri halkını anlatırken “Terekeme Türkmanı”nı da ekler ve onların kendilerine mahsus lehçelerini örnekleriyle yazar.[4] Keza; Ağrı Dağını, Terekeme Türkmenlerinin yaylağı olarak zikreder.[5] Benzer bilgiler, Hazar denizi kenarı şehirleri ahalisiyle Kağızmanlılar için de vakidir. Şu halde Terekemeler, XVII. asrın ilk yarısında Azerbaycan Türkçesiyle konuşmaktadırlar. Bu da onların İran ile olan kadim bağlarına işaret eder. Nitekim İranlıların baskısı sebebiyle Karabağ ve civar yerlerden gelerek Erzurum şehriyle bazı kazalarına mesela, (özellikle Horasan kazasına) yerleşen ve kendilerini Karapapak olarak tanıtan Türklerin serüveni de bunu doğrulamaktadır. 

2. Karapapakların İran’la Osmanlı Devleti arasında mesele olması epey eskiye dayanmaktadır. Ancak, XIX. asır ortalarındaki tartışmalar, onların Anadolu’nun doğusu ve bilhassa Kars civarına gelişlerine ışık tutmaktadır. Hatta bunların bir kısmının vaktiyle Anadolu’dan İran’a gittikleri ve bilahare Anadolu’ya döndükleri iddia edilmiştir. Nitekim Kars Karapapakları’nın önemli bir kısmının İran’ın Sulduz [6] Şehri’nden, bir kısmının da Gürcistan ve Dağıstan’dan geldikleri bilinmektedir. Sulduz’da kalabalık olarak bulunan Karapapak taifesi, XX. yüzyıl başında da durumlarını korumaktaydı. Nitekim 1925 yılında İran’daki Türk toplulukları ve bu arada Karapapakların da yerini tespit eden bir Türk İstihbaratçısı, Karapapaklar hakkında şu bilgileri verir: “Azerbaycan’da Avacık Nahiyesi’nde ve Rumiye Gölü’nün güneyinde Sulduz nahiyesinde otururlar. Avacık’taki Karapapaklar kendilerine Ayrum (=Ayrım) adını verirler. Yaklaşık yüz sene evvel Türkiye idaresinde iken, muhtemelen sınır çizilmesi sırasında İran tarafında kaldıklarını söylerler. Esasen Güney Kafkasya’daki Gökçe Göl civarından buraya göçmüşlerdir. Bunların akrabası olan Karapapaklar, Türkiye’nin Karaköse (=Ağrı) mıntıkasında Gölesor, Taşlıçay vs. köylerde bulunurlar. Elli dört köy halkı teşkil eden Avacık Ayrımları veya Karapapakları, Türklüklerini muhafaza etmişlerdir. Avacık’tan başka Çaldıran ve Sökmenova’da da Ayrım Karapapakları vardır. Sulduz Karapapakları da aslen Avacıklılarla akraba olup, 250 kadar köy halkından ibarettir. Köylerden bir kısmı haraptır. Altı sene evvel Simiko’nun Salmas, Rumiye ve Savuçbulak (=Soğukbulak) mıntıkalarını işgali esnasında Sulduz Karapapakları da çok ziyana uğramış, köyleri tahrip edilmiş ve açlıktan telefat vukua gelmiştir. Bunlardan bir kısmı Merağa taraflarına hicret etmişlerdir.” [7] 

Ayrım, Ayrımlı, Ayrum veya Ayrumlular, 1847 yılındaki Osmanlı-İran sınır görüşmelerine de konu edilmişti. Osmanlılar, Ayrımlıların aslen Bozoklu ‘(=Yozgat) olduklarını ve buradan İrana gittiklerini savunuyordu. 1852 yılında Kars ve Bayezit’ten geçen Türk seyyah Mehmed Hurşid Efendi, aşiretin adını dikkatle “Ayrum İli”=olarak yazıp, aslında Diyarbakır tarafından buralara geldiklerini ekler ve ‘bazı özel bilgiler verir.[8] 

Osmanlı-İran sınır görüşmeleri sırasında (1848) Ayrımlılarla ilgili olarak Erzurum Valisi Hamdi Paşa merkeze şunları yazmıştı: “Ahalisinin yarısından fazlası Şia’dan bulunduğu ve bir miktarı Ayrımlı taifesinden olarak ata ve dedeleri ile Bozok taraflarından gelip Gümrü ve Revan Sancaklarına gittikleri; Osmanlı Devleti’nin tasarrufunda iken birazı oralarda birazı da Şüregel Kazasında karar kılmıştır. Bunların çoğu Borçalı taifesinden olup, Tiflis ve Gürcistan taraflarından kırk elli sene evvel Şüregel Kazasına gelip iskân etmiş ve kalanları da Rusların Revan sancağını alması sırasında vatanını terk ederek Şüregel’e gelmiştir. Rusya’nın bu kazayı işgalinden sonra da oraya buraya dağılmış ve bir kısmı da İran’a giderek bir müddet oralarda dolaşmış ve nihayet yine Şüregel’e gelmişlerdir.” [9]

Erzurum Valisi Hamdi Paşa’nın raporuna göre; İranlılar, Karapapakları ülkelerine çekmek için epeyce teşebbüste bulunmuş; onlara para ve makam teklif etmiş ve İran’a dönmelerini sağlamak için birçok aracı göndermişlerdi. İran’ın bu faaliyetlerinin kaynağı, Karapapakların aslen İranlı oldukları ve buraya dönmeleri gerektiği fikriydi. Gerçekten Karapapakların bir kısmı İran’dan gelmiş olmakla birlikte, çoğu mezheplerini değiştirmiş veya önemli oranda Sünnilerle aynileşmişlerdi. Fakat bazılarının hala Şii olduğu ve İran’a gitmek istedikleri, bu sebeple de İran’dan yollanan hususi memurlar eliyle taahhütler verilerek İran’a götürülmek istendikleri bilinmektedir. [10] 

Karapapak Türklerinin Türkiye topraklarına göçmesinde İran-Rusya savaşı sonunda imzalanan Türkmençay Anlaşmasının (1828) rolü önemlidir. Bu anlaşmayla daha önce İran toprağı olan Nahcivan ve Revan Ruslara bırakılmıştı. Şah Abbas Mirza, burada kalan Türk kabilelerinin savaşçı gücünden faydalanmak amacıyla, Aras nehrinin güneyindeki verimli yaylak ve kışlakları onlara açtı. Ayrımlılar da atalarının ellerinde bulunan Gümrü yöresinden göçerek Makû’nun batısındaki Avacık ve çevresine yerleştiler. Onların asıl köyleri Kilise kendi idi. Bundan başka Karabulak, Pirahmed kenti, Siyahçeşme, Zengitepe, Arapdizeçi, Cemal kenti ve Bey kenti adlı köylere de yerleşmişlerd. [11] 

Karapapakların İran, Dağıstan ve Gürcistan’dan çıkıp Kars, Çıldır ve civardaki diğer kazalara gelmelerinden sonra, onlarla alakalı vergi mevzuatı ve bazı hayati meseleler olmuş bu sebeple de geldikleri yerlere dönmeleri bile söz konusu edilmişti. Bu durumun düzeltilmesi ve onlara daha iyi davranılması için, 1828 yılında Kars ve Çıldır Eyaletleri ile buralara bağlı kazalara emir yazılmıştı. Nadir rastlanan Karapapaklarla ilgili bir Osmanlı hükmü aynen aşağıdadır.[12] 

“Zikri âtî muhâcirînin Çıldır ve Kars eyãletlerinde bulundukları mahallerin kuzzât ve nüvvâbına ve sancak begleri ve sâir zâbıtân-zîde kadrİhüm-a,
Dağıstan ve Gürcistân taraflarından mukaddemâ nakl ü hicret ile zikrolunan eyâletler dâhillerinde iskân kılınmış olan Karapapak ta‘bîr olunur Sünniyül-mezheb Ehl-i İslâm muhâcirlerinden ashâb-ı zirãfatdan olanların verecekleri a’şâr-ı şefiyyeden mâ’adâ kendülerine gûnâgûn metâlibât-ı zulmiyye ile teiaddî ve rencide olunmakda olunduğundan, anlar dahi biz-zarûriyye geldikleri mahalle ‘avdet ve firâra mecbûr oldukları ecilden, ınuhãcirîn-i merkûnmeden zirâfat ve hırâset edenlerin iktizâ eden ‘öşürleri alındıkdan sonra ra’î ve erbâb-ı timâr ve sâir ehl-i örf tâifesi tarafarından metâlibât-ı zulmiyye ile bî-vech ta’addî olunmayıp himâyet ve siyânetleri husûsuna ihtimâm ve dikkat ve gerek Ezdehan cânibinde sâkin Dağıstân Müftîsi sâbık Muhammed Çelebi-zíde ilmihînin ol tarafda kâin çend kıt’a harâb kurâ topraklarına celb ve iskân edeceği muhâcirînin dahı üzerlerine edâsı lâzım gelen a’şãr-ı şefiyyeden mâ’adâ bir nesne mütâlebe olunmaması ve kurâ-yı merkûmeyi i’mârına kimesne tarafından bî-vech müdâhale vukû’a gelmemesi emrine ikdâm ve mübâderet olunmak üzere; hâlâ Erzurum Vâlîsi ve bil-istiklâl Şark Cânibi Seraskeri vezîrim es-Seyyid Mahammed Saîd Gâlib Paşa iclâlehu tarafından bundan akdem bir kıt’a buyuruldu tasdîr kılınmış ise de, muhâcirîn-i merkûmeye yine aralık aralık ta’addî Ive rencide vukû’ bulmakda olduğu bu def a bil-ihbâr tahkîkiniz emr-i pâdışâhânem olub, bunlar Ehl-i İslâm’dan Sünniyyül-mezheb olmaları cihetiyle haklarında lâzım gelen himâyet ve siyânetin ibkâsı lâzime-i diyânetden idügi zâhir ve ba”dezîn dahı yine o misillû ta”addî vukû’una ibrâz olunur ise, ledet-tahkîk cesâret edenlerin icrâ-yı teldîblerine bakılacağı bedîhî ve bâhir olmakdan nâşî; siz ki kuzzât ve nüvvâb ve sâir mümâileyhimsiz, taht-ı hükûmetlerinizde kâin mahallere iskân olunmuş olan muhâcirîn, Ser”asker-i müşârünileyh tarafından verilen buyuruldu mûcebince üzerlerine edâsı lâzım gelen aişâr-ı şer’iyyesini edâ eylediklerinden sonra sâir metâlibât-ı zulmiyye ile kimesne tarafından kendülerine ta’addî ve rencide olunmayarak her hâlde himâyet ve siyânetleriyle sâye-i V’aclâlet-vâye-i pâdışâhânemde âsâyiş ve istirâhatları esbâbının istihsâline ihtimâm ve dikkat ve müfti-i sâbık-ı mûmâileyhin dahı kurâ-i merkûmeyi i’mârına bî-vech rnümâna”at olunmaması ve bu vesîle ile mahâl-i merkû-me ahâlîsinin kadîmüz-zamân mer’âlarına ve bâ-sened mutasarrıf olup zirâ’at ve hırâset eyledikleri arâzîlerne dahı muhâcirîn-i merkûme taraflarından müdahale ve ta’arruz vukû’a gelmemesi husûsuna dahı ihtimâm ve mübâderet olunmak fermânım olmağın, mahsûsan işbu emr-i celîlül-kadrirrı ısdâr ve…* ile irsâl olunmuşdur. İmdi keyfıyet madûmunuz oldukda ber-vech-i meşrüh iamel ve hareketle icrâ-yı emr ü irâde-i pâdışâhâneme mezîd sa’y ü gayret ve hilâfını tecvîz ile mes”ûl ve mu’-ayyeb olmakdan tehâşî ve müeânebet eylemeniz bäbında fi evâsıt-ı ZA sene 243.”

3. Anlaşıldığı üzere XIX. yüzyıl başlarında Karapapaklar Doğu Anadolu’ya göçmüşlerdir. Bunun ana sebebi, İran hâkimiyetindeki Türk nüfuslu toprakların Ruslar tarafından işgal edilmesidir. Bu sebeple topraklarını terk eden Karapapaklar, Anadolu’nun doğusuna ve bilhassa Kars civarına göçmüştü. Aynı şekilde vaktiyle Osmanlı ve İran hâkimiyetinde bulunan Aşağı Gürcistan, Rusların istilasıyla yeni bir çehreye büründürülerek, Karapapaklar zorla vatanlarından atılmış ve Kars’a göçürülmüştü.[13] 

Bu göçmeler sırası ve sonrasında Karapapak ve Ayrımlıların İran vatandaşı oldukları iddia edilmişti. Bu sebeple, Osmanlı-İran sınırının tespiti için 1844 yılında Erzurum’da toplanan Osmanlı, İran, Rus ve İngiliz murahhasları, Karapapakların vatandaşlığını da konuşmuştu. Müzakerelerde İran murahhası Mirza Taki Han’ın iddiaları arasında geçen bazı özel bilgiler, Karapapakların sosyal hayatı bakımından mühimdir. Mirza Taki, aslen Bozoklu olduklarını ve dilekçesinde “Mürsel” adını kullanan reislerini dikkate alarak; Karapapakların Bozok’tan gelmiş olmalarını imkânsız görüp, onların Bozok’u dahi bilmediklerini ve hatta Bozok’ta “Mürsel” adının bulunmadığını iddia ile şunları söylemişti:[14] 

“Ayrımlı ve Karapapak, İran Devleti’nin güftügûsuz ve şek ve şüpheden âri raiyetidir ve gün gibi onların raiyetliği İran’a malumdur ve inkâr yeri yoktur. Siz, ‘Karapapak’ diyorsunuz. Karapapak ve Ayrımlı’nın evi ve paldarı yani elbisesi ve ‘börkü ve dili ve adları aşikâr bir madde ki İran raiyetidir ve o günden kaçıp bu tarafa geldiler. Paldarlarını değişmediler ve güman yoktur ki değişmesinler ve bir miktar hariç maddeler ki mütalaa suretinden malum olsun böyle ki tecahülden yazdılar ki bundan akdem Devlet-i Aliye-i Osmaniyye’den ferman sadır olmuştu ki biz İran’a gidelim. İster onlar böyle şeyleri yazsınlar ve yazmasınlar onların ağaları ki İran’dan onları götürmek için gelmişti. Erzurum’dan buyuruldı alıpdırlar böyle sarih yazıyorlar ki; Hazret Kulı Han ile Korkmaz Han ikisi gelmişdiler ve çok adam onların başına birikmiş idi göçmek için. Ahirde perişan oldular ve arz-ı mahzarın vâhi delillerine bak ki, yazıyorlar; “bizim aslımız Bozok’tan gelmiştir. Yüz yaşında olan adamlarını yola bırakmış olsak Bozok nerededir bilmezler ve külli Bozok’ta Mürsel adlı yoktur ki o mahzarda yazıyorlar isimleri mahzardan malum olur ve Ayrımlu ile Karapapak avamı o mahzarda olan elfazı bilmezler ki yazsınlar.” 

Bunun üzerine söz alan Osmanlı nıurahhası Enveri Efendi, “papak ve paldar iktisa eden yalnız İran ahalisi midir, yoksa Gürcistan takımı da bu elbiseyi iktisa ederler mi” diye sormuş ve Karapapakların Osmanlı vatandaşı olduğunda ısrar etmişti. Nihayet mesele de öyle kapanmış ve Karapapaklar Kars ve çevresinde iskân edilmişti. 

Hem İranlı Mirza Takiinin hem de Osmanlı memurul Enveri Efendi’nin konuşmalarından, Karapapakların ayırt edici özelliğinin “paldar” ve “börk” olduğu anlaşılmaktadır. Börkün “papak” olduğu şüphesizdir. Fakat “elbise” yerine kullanılan “paldar”, şalvardan ziyade pantolona benzeyen bir giysidir; aksi halde üzerinde bu kadar durulmazdı. Diğer taraftan İran Murahhası Mirza Taki Han, Ayrımlıların Ireislerine “İl Aga” denildiğini ve Türkiye’ye gelmedeki amaçlarının “hoşnişinlik” (yerleşmek) olduğunu da ifade eder.

4. Kars civarına göçen Karapapakların; Arpaçay, Şüregel, Zaruşad, Göle ve Rusya sınırındaki Ağmezariın bulunduğu Akbaba”ya iskân edildikleri belirlenmiştir. Nitekim 1848 yılına ait bir nüfus defterinde bu hususa ilişkin bazı bilgiler vardır. Fakat bu kayıtlar, ancak Şüregel ve Zaruşad kazalarındaki Karapapakların belirlenmesini mümkün kılmaktadır. Dolayısıyla, bu defterden diğer yerlerdeki iskânın tespiti mümkün olamamaktadır. [15] 

Buna göre Zarıışad kazasındaki Karapapak köyleriyle buraların keyfiyeti şöyledir: Kürdo Köyünde 7 hane, Koçköy’de 24 hane, Polatköyde 9 hane, Veneze köyünde 14 hane ve Telek köyünde 2 hane olmak üzere, Zaruşad’da toplam 56 hane Karapapak kayıtlıdır. Bunların nüfusu 300′den fazladır. 

Şüregel kazasına gelince; 1848 yılı itibarıyla Şüregel’in toplam 55 köyü bulunmakta olup, bunlardan 35 köyde Karapapakların yaşadığı kayıtlıdır. Bu köylerin ahalisi yalnızca Karapapak değildir, aralarında Kürt ve Ermeniler de vardır. Fakat nüfusun çoğunu Karapapaklar oluşturmaktadır. Bu köyler ve nüfusları şöyledir: 

Kebcud köyü: l hanelik köyde Karapapaklarla Zilan aşiretine mensup kişiler iskân etmektedir. Şahnalar köyü: 19 hanenin bulunduğu köyün tamamı Karapapaktır. Karahan köyü: 34 hanelik köyde Karapapaklarla birlikte Zilan aşireti Kürtleri de oturmaktadır. Seydi köyü: 13 hanelik köyün tamamı Karapapaktır. Möküz köyü: 22 hanenin tamamı Karapapaktır. Soskerd köyü: 15 hanenin bulunduğu köyün tamamı Karapapaktır. Cebeci köyü: 11 hanenin tamamı Karapapaktır. Hacıpiri köyü: 7 hanenin hepsi Karapapaktır. Küçükkımılı köyü: 9 hanenin hepsi Karapapaktır. Büyükkımılı köyü: 23 hanenin hepsi Karapapaktır. Ağbulak köyü: 8 hanelik köyün tamamı Karapapaktır. Dalaver (Delever) köyü: 8 hanelik köyün tamamını Karapapaklar teşkil etmektedir. Kızıltaş köyü: 8 hanelik köyün tamamı Karapapaktır. Karamehmed köyü: 6 hanenin tamamı Karapapaktır. Güllübulak köyü: 22 hanenin hepsi Karapapaktır. Çakçak köyü: 8 hane bulunan köyün tamamı Karapapaktır. Mağaracık köyü: 19 hanenin tamamı Karapapaktır. Karaçine ? köyü: 16 hanelik köyün tamamı Karapapaktır. Amasya köyü: 8 hanenin tamamı Karapapaktır. Okçuoğlu köyü: 23 hanelik köyün tamamı Karapapaktır. Bacoğlu köyü: 16 hanenin hepsi Karapapaktır. Vartanlı köyü: 27 hanenin tamamı Karapapaktır. Karakilise köyü: 18 hanenin hepsi Karapapaktır. Çarbaşı köyü: 12 hanelik köyde Karapapaklarla Kürtler iskân edilmiştir. Aralık köyü: 21 hanelik köyün 16 hanesi Karapapak, 5 hanesi de Ermenilerden ibarettir. Başşüregel köyü: 19 hanelik köyün 13 hanesi Karapapak olup kalan 6 hane Ermenidir. İlanlı köyü: 12 hanenin tamamı Karapapaktır. Aslanhane köyü: 17 hane-nin hepsi Karapapaktır. Ağüzüm köyü: 26 hanelik köyün 14 hanesi Karapapak, 12 hanesi de Ermenidir. Kinegi köyü: 20 hanelik köyde Karapapak ve Kürtler karışık yaşamaktadır. Mörük Baki Köyü: 14 hanelik köyün 12’si Karapapak, 2 hanesi de Ermenidir. Bayrakdar (Karapehlül) köyü: 19 hanelik köyün 12 hanesi Karapapak, 7 hanesi de Ermenidir. Hamzakerek köyü: 29 hanelik köyün 7 hanesi Karapapak, 22 hanesi de Ermenidir. Gülviran köyü: 20 hanenin tamamı Karapapaktır. 

Şüregel kazasına bağlı Magazberd kışlağı: Magazberd kışlağında kışlakçı olan Paşabey’in 4 hanelik 9 nüfus çobanları. Bu kayıtlardan anlaşıldığı gibi Şüregel kazasındaki köylerin çoğunda Karapapaklar oturmakta ve hatta bu köylerin tamamı onlardan oluşmaktadır. Demek ki, Karapapaklar 1848 yılına kadar kazanın hemen her yerinde yerleşmiş, köy kurmuş ve askerliğe esas olan nüfus defterlerine bile geçirilmiştir. Böylece Osmanlı Devleti için önemli bir bölgesel güç olmuşlardır. 

Nitekim 93 Harbinde Anadolu Ordusu Kumandanı Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın Mühimme Kâtipliği’ni yapan Mehmed Arif Bey de bu hususa değinmiş ve şu bilgileri vermişti: 

“Karapapak taifesine gelince: Bunlar Acem ile Dağıstan kavmi arasında bir milliyet-i mahsusa gösterirlerse de, lisanları Azerbaycan Türkçe’sidir. Kıyafetleri Acem gibidir, lakin kalpakları başka türlüdür. Mezhepleri bazısının Sünni ve bazısının Şiiidir. Bunlar da Şüregel ve Zaruşad kazalarında 2000-2500 hane halkı kadar olabilirler. Gayet şeçi ve cesur bir kavimdir. Pek iyi süvaridirler. Hele at üzerinde silah kullanmakta bunlar gibi maharet sahibi olan pek az görülebilir. Bu iki kaza ve nahiyelerindeki Karapapaklar, öteden beri İsmail Paşa’nın familyasını (=Hatunoğulları) büyük tanımışlardır. Çünkü İsmail Paşanın pederi Şerif Ağa, vaktiyle Şüregel kazasına tabi Hacıveli köyünde ikamet eder ve Karapapak cemaatine de kumandası câri olur imiş. İsmail Paşa’nın biraderzadesi ve yine aynı köyde oturan Meded Beyzade Yusuf Ziya Bey, bu Karapapak taifesinden beş tabur asker yazmış ve hatta defterini bile amcası Erzurum Valisi İsmail Paşalya göndermiş imiş” [16]

Hatunoğulları ve Karapapaklar

Eldeki bilgilere bakılarak denilebilir ki, Karapapakların Kars ve civarına yerleşmesini sağlayan, onları düzenli bir bölgesel güç haline getirip devlet hizmetine sokan Karslı Hatunoğulları Hanedanıdır. Nitekim XIX. yüzyıl başlarından sonlarına kadarki bilgiler de bu doğrultudadır. Yukarıda bahsedilen Dağıstan ve Gürcistan Karapapaklarının yerlerinde tutulması ve onlara eziyet edilmemesi hususundaki emir, bir cihetiyle Hatunoğullarını alakadar etmektedir. Söz konusu emirde, bölgenin ileri gelenlerinin Karapapaklara müdahalesinin önlenmesi istenirken, bunların adları zikredilmemektedir. Buna rağmen Karapapakların yaşadığı havali gözönüne alınırsa, bu sahadaki güçlü kimselerin mühim bir kısmının Hatunoğullarından olduğu tespit edilebilmektedir. Nitekim yukarıdaki emirden hemen sonra Erzurum Valisi ve Şark Seraskeri Galip Paşa”nın Babıali’ye yolladığı kâime ile buna verilen cevap, Karapapakların birinci elden Hatunoğullarıyla ilgili bulunduğunu göstermektedir. Karapapakların Hatunoğulları maiyetinde istihdamınm kendisine bırakıldığını belirten Galip Paşa, Karapaklar ile Hatunoğullarının alakasını da açıklar:

“Karslı Hatunzâde Mustafa Bey’in Karapapak takımıyla istihdâmının re’y-i çâkerîye ihâlesi,

Hatunzâde Mustafa Bey, mukaddem hâk-i pây-ı âlîlerine inhâ olunduğu üzere Erzurumda tevkif olunmuş olduğundan başka, Rusya seferi zuhûrunda hasbel-icâb Kars’da olan karındaşlarının dahı celbi lâzım gelmiş idüginden dört karındaşı Erzuruma celb olunmuş ve kendü re’yleriyle Kars’dan hâneleri dahı Erzurunfa semt olan karyelerine çıkarılmış olmak hasebiyle, Kars havâlisinde Rusya üzerine istihdâmları in sahha ve in kezibe ba’zı nukûl ile uymamış ise de, Ahısha cânibinde istihdârnında pek mahzûr görünmeyüb, mûmâileyh Çelebi Efendi, bunun hakkında ta’ahhüdler etmiş ve kendisi dahı isbât-ı sadâkat da’vâsında olmuş idüginden mir-i mûmâileyhe hitâb olan ferınân-ı âlî verilmesiyle kontoş kürkün birisi ilbâs ve tengdestliği cihetiyle binbeşyüz guruş harclık dahı i’tâ olunup, bunların cümlesi Çıldır eyâletinde olan “Karapapak” vesâir îlâtı mahallinde Efendi-i mûmâileyh ma”rifetiyle cem ve Tiflis semtlerine Rusya aleyhine i’mâl etmek üzere ol tarafa ta’yîn ve bu husûsda kendülerine muiâvenet zımnında Çıldır beylerbeğisi bendelerine taraf-ı âcizânemden tahrîr ve tebyin olunmuştur.” [17]

Görüldüğü gibi Erzurum Valisi Galip Paşa, Hatunoğlu Mustafa Paşa ile ilgili bazı doğru yanlış söylentileri nakil ettikten sonra, bu söylentiler dolayısıyla bir Rus savaşı sırasında onun Kars’ta değil Ahıska’da istihdamının daha uygun olacağını düşünmektedir. Ancak, Hatunoğlu Mustafa Paşa, Karapapaklarla istihdam edilecekti. Zira Hatunoğulları ve dolayısıyla Mustafa Paşa, bilhassa Rus sınırına yakın Şüregel-Akbaba hattının mahalli gücüydü. Mustafa Paşa’dan evvel adı geçen ailenin en önemli efradı arasında Kars muhafızlığı yapmış olan Mehmet Paşa ile Karabey ve Çakırbey (=Çakalbey) kardeşler de vardı. Diğer taraftan, Kurt İsmail Hakkı Paşa’nın babası Magazberdli Şerif Ağa’yı da saymak gerekir. 

Meşhur Doksanüç Harbi sırasında Hatunoğulları’ndan birçok ferdin adı geçmiş ve hatta bunlarla irtibatlı olarak Karapapaklar da söz konusu edilmişti. İşte o atıflar arasında Hatunoğlu Şerif Ağa da vardır. Anadolu Ordusu Kumandanı Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın Mühimme Kâtipliğ’ni yapan Mehmed Arif Bey, bu hususta şu bilgileri verir:

“Karapapak taifesine gelince: Bunlar Acem ile Dağıstan kavmi arasında bir milliyet-i mahsusa gösterirlerse de, lisanları Azerbaycan Türkçe’sidir. Kıyafetleri Acem gibidir. Lakin kalpakları başka türlüdür. Mezhepleri bazısının Sünni ve bazısının Şii’dir. Bunlar da Şüregel ve Zaruşad kazalarında 2.000-2500 hane halkı kadar olabilirler. Gayet şeci ve cesur bir kavimdir iyi süvaridirler. Hele at üzerinde silah kullanmakta bunlar gibi maharet sahibi olan pek az görülebilir. Bu iki kaza ve nahiyelerindeki Karapapaklar, öteden beri İsmail Paşa’nın familyasını (=Hatunoğulları) büyük tanımışlardır. Çünkü İsmail Paşa’nın pederi Şerif Ağa, vaktiyle Şüregel kazasına tabi Hacıveli köyünde ikamet eder ve Karapapak cemaatine de kumandası câri olur imiş. İsmail Paşa’nın biraderzadesi ve yine aynı köyde oturan Meded Beyzade Yusuf Ziya Bey, bu Karapapak taifesinden beş tabur asker yazmış ve hatta defterini bile amcası Erzurum Valisi İsmail Paşa’ya göndermiş imiş”.[18]

Kaynakça:

*Yrd. Doç. Dr., Atatürk Üniversitesi, KKEF, Tarih Eğitimi ABD, Erzurum. 

[1]. Bu özetin kaynaklarına bk. 
a. Abdülkadir İnan, “Karakalpaklılar”, Makaleler ve İncelemeler I, TTK Yayınları Ankara 1998, 3. Baskı, s.45-49; 
b. M. Fahrettin Kırzıoğlu, “Karapapaklar, Borçalı-Kazak Uruğu’nun Kür-Aras Boylarındaki 1800 yılına Bir Bakış”, Erzurum 1972, (31 sayfa 1 harita); 
c. Hasan Ortekin, “Karakalpakların Tarihine Dair Materyallar”, Ülkü, X/59, Ankara 1938, s.479-480’deki tanıtım; 
d. Dr.rasovski, “Eski Rus Tarihinde Karakalpakların Rolü”, çev. Hasan Ortekin, Ülkü X/57, Ankara 1937, s.248-258; 
e. P.P.İvanov, “Karakalpakların Tarihine Dair Materyaller” çev. Hasan Ortekin, Ülkü, XI/65, Ankara 1938, s.417-424; 
f. P.P.İvanov, “Karakalpakların Tarihine dair Materyaller”, çev. Hasan Ortekin, Ülkü, XI/66, Ankara 1938, s.539-544; 
g. Reşid Rahmeti Arat, “Karakalpaklar”, İslam Ansiklopedisi (İA), VI, s. 284-288;
h. Mirza Bala, “Karapapak”, (İA), VI, s. 330-331; 
i. M. Fahrettin Kırzıoğlu, “Khazarlar’ın Kazak ve Borçalı Boylarından Oluşan Karapapaklar’da İnsan Heykelli Kabir Taşları Yapma Geleneği, İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri”, I, Ankara 1996, s. 287-298;
j. Ahmet Taşağıl, “Karakalpaklar”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), XXIV, s. 426-427; 
k. İsmail Türkoğlu, “Karapapaklar”, (DAİ), XXIV, s.470. 
[2]. Bekir Kütükoğlu, “Osmanlı-İran Siyasi Münasebetleri (1578-1612)”, İstanbul 1993, s. 232,236-237
[3]. Metindeki yorum M.Fahrettin Kırzıoğlu’na aittir. (“1593 (H 1001) Yılı Osmanlı Vilayet Tahrir Defteri’nde Anılan Gence-Karabağ Sancakları Ulus ve Oymakları”, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi (Ahmet Caferoğlu Özel Sayısı), 10, Ankara 1979, s. 210. Fakat bu hususta Faruk Sümer, “bunlara eski yurtlarına dönmeleri yüzünden”  Dönük dendiğini belirtir. (Safavi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, TTK Yayınları, Ankara 1992, s. 199) “Dönük” kelimesi kaynakta iki hecede de “vav” harfi kullanılarak yazılmıştır. (Türkman İskender Beyk, Tarih-i Alem-Ara-yı Abbasi, I, Tahran 1350, s. 417)
[4]. Mesela; “bana incinmiştir” anlamında “menimçün hatırmande olupdur” (Evliya Çelebi Seyahatnamesi, II, yayına hazırlayan Z. Kurşun-S.A.Kahraman-Y.Dağlı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999, s. 127-128) Diğer yandan Tebriz’de en azından Safevi ve sonraki ilk Osmanlı fethinde bir “Papak Pazarı” ve buna bağlı olarak “Papak Esnafı” bulunduğu bilinmektedir. (A. Sinan Bilgili, Osmanlı, İran ve Azerbaycan, I, 16. ve 18. Yüzyıllar Sosyal ve Ekonomik Tarih, Erzurum 2004, s. 229).
[5]. Evliya Çelebi, Seyahatname, II, s. 169
[6]. Sulduz’un vaktiyle İranlılar tarafından bir Karapapak ailesine tımar olarak verildiği ve böylece buranın Karapapak yurdu haline geldiği anlaşılmaktadır (V. Minorsky) “Sulduz”, (İA), XI, 11). Keza, XIX. asır ortalarında Sulduz’da 1.500 evlik Karapapah (Karapapak) oymağı ikamet etmektedir (Faruk Sümer, Oğuzlar, İstanbul 1980, 3. baskı, s. 643). Durum böyle olunca, Karapapakların Sulduz’dan Kars’a gelişi daha iyi anlaşılmaktadır. 
*Simiko veya Simko, İran Kürtlerinden olup; Şikak Aşiretinin en önemli reisiydi. İran’a karşı ayaklanmış ve bazı başarılar da elde etmişti. Bu terörist bilhassa bölge deki Türklere büyük baskılar yapmıştı (İran Azerbaycan: Tedkik Raporu, muhtelif sayfalarda). Ayrıca bk. Reşid Safvet (Atabinen), “Kafkas Etekleri Türk Ticaret Yolları”, Yeni Mecmua, 43/9 Mayıs 1918, s. 325-327.
[7]. Türkiye Cumhuriyeti Erkân-1 Harbiye-i Umumiyye Riyaseti İstihbarat Dairesi, İran Azerbaycan: Tedkik Raporu, Ankara 1927, s. 46-47.
[8]. “Bayezid ve Kars sancaklarıyla civarlarında bulundukları zikrolunan aşayirinin kâffesi Ekrad olup, içlerinden bazıları Türkçe ve Farisice dahi bilir. Ve bu aşayirden başka Bayezid sancağının Karakilise nahiyesinde ve şair bazı mahallerinde Ayrum İli demekle maruf olup, kadimde Diyarbekir tarafından bu havaliye gelmiş ve Revan kıtasında yerleşmiş iken, bunlardan bir müddetten beri yine Bayezid tarafına gelmekte bulunmuş tavaif var ise de, bu taifeler zür’ ve hıraset ile” hayatlarını devam ettirmektedirler (Es-Seyyid Mehmed Hurşid Efendi, Seyahatname-ı’ Hudud, İstanbul ts., s. 363). l-lurşid’in metninde geçen “Ayrum İli” tamlamasındaki “il” kelimesi İranlıların ilavesi olup, “aşiret” demektir. Bu kelime “ilât (=aşiretler)” şeklinde çoğul yapılır. Aşiret beyi ise, “ll Han” adıyla tanınıyor ve resmi İran yazılarında bu unvan kullanılıyordu.
[9]. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İrade Mesail-i Mühimme (İ.MMH), nr. 2347.
[10]. İran’dan gelen memurların mektuplarının tercümeleri ve Osmanlı idarecilerinin yazılarına bk. BOA, Sadaret Mektubi Kalemi (AMKT), nr. 133/51, Haziran 1848
[11]. P. Oberling, “Äyrîmlû”, Encyclopedia Iranica, s. 151-152. Karapapak ve bunlarla yaşayan diğer Türk kabilelerinin İran’a yerleştirilmeleri, yaşadıkları bölgeler ve kültürleri hakkında son bir çalışmaya bk. Yaşar Kalafat, İran Türklüğü, Jeokültürel Boyut, İstanbul 2005, içinde “Karapapah Türkleri”, s. 57-94.
[12]. BOA, Mühimme Deferi, nr. 243, s. 59-60, hüküm nr. 155. Belgenin okunuşunda, belgeye aynen uyulmuştur. 
[13]. * Emri ulaştıracak görevlinin adı yazılmamıştır. Bilal Şimşir (edt.), İngiliz Belgelerinde Osmani: Ermenileri (1856-1880), tercüme. Ş. Orel, Istanbul 1986, s. 83
[14]. M BOA, İrade Mesail-i Mühinıme, nr. 108,1/3; İbrahim Aykun, Erzurum Konferansı (1843-1847) ve Osmanlı-İran Hudut Anlaşması, Atatürk Üniv., SBE. Doktora Tezi, Erzurum 1995, s. 156-164
[15]. BOA, Cevdet Dahiliye, nr. 9608
[16]. Mehmed Arif, “Başımıza Gelenler”, Dersaadet 1323, s. 63
[17]. BOA, Hattı-ı Hümayun, nr. 36138, Galip Paşanın 23 z 1243 0 tarihli kaimesi. Bu belgenin aslına bk. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Osmanlı Devleti ile Azerbaycan Türk Hanlıklar: Arasındaki Münasebetlere Dair Arşiv Belgeleri (1578-1914), I, Ankara 1992, s. 224-225, belge nr. 79.
[18]. Mehmed Arif, “Başımıza Gelenler”, Dersaadet 1328, s. 63.

2 Nisan 2015 Perşembe

Ağbaba'nın Yeniden Kurulması

Karapapakların Kars ve civarına yerleşmesini sağlayan, onları düzenli bir bölgesel güç haline getirip devlet hizmetine sokan Karslı Hatunoğulları Hanedanıdır.  Ninetkim XIX. Yüzyıl başlarından sonlarına kadarki bilgiler de bu doğrultudadır. Karapapakların yaşadığı bölgeler göz önüne alınırsa bu sahadaki güçlü kimselerin mühim bir kısmının Hatunoğulları’ndan oldukları tespit edilebilmektedir. [1]

Hatunoğulları ve dolayısı ile Mustafa Paşa, bilhassa Rus sınırına yakın Şöreyel-Ağbaba hattının yerel gücüydü. Hatta bu ailenin asıl arazisi Şöreyel Kazasına tabi eski bir kale olan Magazbert kışlağındaydı ve burada sürüleri ve çobanları bulunmaktaydı. Mustafa Paşa’dan evvel Hatunoğulları’nın önemli üyelerinden Kars Muhafızı iken Osmanlı askerinin Ruslar tarafından yenilmesinden sorumlu tutularak idam edilen Mehmet Paşa ile kardeşleri Karabey ve Çakırbey (=Çakalbey) de vardır. Bunlardan başka adları anılması gereken önemli Hatunoğulları vardır.  Kurt İsmail Hakkı Paşa, babası Şerif Ağa, oğlu Ahmet Zülkifil Paşa (Sultan Abdülaziz’in kızı Saliha Sultan ile evli), ağabeyi Şöreyel Kazası Müdürü Medet Ali Bey, Medet Ali Bey’in oğlu Yusuf Ziya Paşa, Ağbaba’yı kalkındıran Mahmut Paşa ailenin önemli üyeleridir. 
Kırım Savaşı yıllarında Kars Sancağı Mutasarrıfı Takiyeddin Paşa 1828 – 1829 Osmanlı-Rus savaşında dağılan oldukça verimli olmasına rağmen boş ve harabe halinde duran Ağbaba’nın 1859’da yeniden kurulması için, devletin kabul ve taahhüt ettiği bazı şartlarla, Hatunoğlu Mahmut Bey’i görevlendirmişti. 

Mahmut Bey’in talimatları doğrultusunda Ağbaba’nın yeni bir kaza olabilmesi için buraya komşu kazalardan ve yakın çevreden Karapapak Türkü nüfusu getirtilmiş, iskân ettirilmiştir. Yeniden köyler kurdurmuş, binalar inşa ettirmiş, sağda solda gizlenmiş nüfus kaydı olmayan ahaliyi kayıt altına aldırmıştır. Tüm bunları yaparken sahip olduğu varlıklarını harcamış ve üstüne borçlanmıştır. Mahmut Bey bu işleri görürken kendisine vaat edilenlerin hiç biri yerine getirilmemiş ve mağduriyetine sebep olmuştur. Mahmut Bey yapılanların yerinde tespiti için keşif yapılmasını, kendisine verilen bu görevin bir resmiyete dökülmesini veya Kars-Erzurum taraflarında askeri bir görev verilmesini ve borçlarının silinmesini istemiştir. Hatunoğlu Mahmut Bey’in keşif isteği kabul edilmiş, Tophane Meclisi Başkanı Mehmet Selim Paşa ile birçok subay bölgeyi gezerek hazırladıkları ayrıntılı raporu Seraskerliğe (Şimdiki Milli Savunma Bakanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı) sunmuşlardır. 

Aşağıda bazı bölümleri aktarılan rapor, Hatunoğlu Mahmut Bey, onun ailesi, bölgedeki Karapapaklar ve bölge tarihi açısından önemlidir. [2]

“Ağbaba adlı yere varılarak buranın dört yanı dolaşılmış ve haritası hazırlanmıştır. Buranın bir tarafı sınır üzerindeki Şiş Tepe, Küçük Yetimler, Büyük Yetimler ve Gül Dağı denilen tepelerdir. Öbür tarafı Şüregel, kazası yakınında bulunan Daşgiri ve Haşhaş’tır. Bir diğer yanında Zaruşat Kazası yönünde Kıraç ve Karlı Süleyman adlı yerler vardır. Öbür tarafında da Çıldır Kazası yönündeki Tarab adlı yer bulunmaktadır. Dört tarafı tarif edilen Ağbaba'nın uzunluğu altı, genişliği dört saat olup, sathının tamamı yirmi dört saatte dolaşılabilecek bir arazidir. 
Bu alan iki yüz yıldan fazladır elli dört (54) köylük mamur bir kaza iken harabe haline gelmiştir ve harap evlerin duvar kalıntıları halen mevcuttur.

Şimdi Urfa Sancağı Mutasarrıfı olan Kars Sancağı Eski Mutasarrıfı Takiyeddin Paşa'nın hayırlı bir hizmeti olarak, buranın şenlendirilmesi, Kars Sancağının kadim hanedanından Hatunoğulları adıyla bilinen aileye mensup Mahmut Bey'e tahsis edilmiştir. Mahmut Bey’in 25 Mayıs 1858 (11 şevval 1274) gününden başlayıp bugüne kadar devam edilen aralıksız gayretleri sonucu, şu anda Ağbaba Kazasında yirmi iki (22) köy imar edilmiş ve buraya 966 nüfuslu 503 hane toplanmıştır. Bunların 20.000 civarında koyun, sığır ve sair hayvanları vardır. Sözü edilen hanelerin 421 hanesi Rusya tarafından, otuz yedi (37 ) hanesi Ardahan, Çıldır, Zaruşad ve Şöregel kazalarından (ki bunların çoğu zaten dört-beş yıl önce Gürcistan, Borçalı ve Revan taraflarından gelmişlerdir) ve kalan kırk sekiz (48) hanesi de adı geçen kazaların resmi yazımlarında gizlenen nüfusundan (nüffüs-i mektüme) olup Karapapak denilen Terekeme taifesindendir. Bunların nüfus defterlerine kayıtlı olduğu varsayılsa bile, tabiatıyla asker hissesi alınmamakta ve hepsi yurtluk sahibi olmayıp fakir kişilerden oluştuğu için Ağbaba'nın geniş ve verimli topraklarının belgesi onlara parasız olarak verilmiştir. Rusya tarafından gelenlerin ise, sırf Osmanlı adaletine sığınmak ameliyle gelmiş kişiler olduğu tahkikat neticesinde ortaya çıkmıştır.

Bahsedilen ahaliye verilen 150 kadar tapu senedinin İstanbul'dan gelmesine kadar mahalli idare tarafından bunlara geçici tapu senetleri verilmiştir. Verimli, su, mera ve otlakları çok geniş olan bu arazi nüfusu kalırsa, Rusya tarafından Gümrü'nün çoğu yeri çayır ve ottan yoksun olduğu için, bundan önce olduğu gibi şimdi de yaz ve kış mevsimlerinde hayvanlarının buranın otlaklarında otlatılarak ileride Rusya'nın mülkiyet iddiasına neden olabilir. Ayrıca nüfusun kalması halinde bu bölgenin haydut, hırsız ve haydut olacağı da aşikârdır. Şiştepe adlı yerde Gümrü'ye giden Tiflis yolu boyunca sıradan yapılacak karakollar ve buralara konulacak tımarlı askerler, herhangi bir askeri harekât halinde kolaylıklar sağlayacak ve sınırın korunmasında büyük faydaları olacaktır. Ayrıca, bir yıllık süreçte yapılanlar sonucunda devletin hazinesine 65.000 kuruş gelir sağlanmış olması, buranın kalkındırılmasının faydalarını göstermektedir. Şimdiye kadar yapılanların hem şimdi hem de gelecek açısından gerekli olduğu ve olacağı tahkikatla anlaşılmıştır.[3]

Tophane raporuna göre Hatunoğlu Mahmut Bey’in hizmet ve çabaları devletin yararına ve gereği yerine getirilmelidir. Meselenin tahsis edildiği Meclis-i Vala'da [1] da benzer karar alınmış ve bazı teferruatla Sadrazamlığa şimdiki Başbakanlığa) iletilmiştir. Mahmut Bey’in 1.000 kuruş aylıkla Ağbaba Kazasına müdür tayini ve yaptıklarının devamının sağlanması yolundaki kararı değerlendiren Sadrazam, kazanın sivil ve mali işlerinin çözümü için Kars Sancağı Mutasarrıfı Şerif Paşa'ya emir yazılmasını arz etmiş ve aynı yolda padişah emri çıkarılmıştır.


Kaynakça:

[1] Selahattin Tozlu, Karapapaklar Hakkında Bazı Notlar-1, sayfa 95
[2] Selahattin Tozlu, Karapapaklar Hakkında Bazı Notlar-2, sayfa 94-96
[3] Selahattin Tozlu, Karapapaklar Hakkında Bazı Notlar-2, sayfa 95, “İrade Meclis-i Vala’nın*  17 Aralık 1859 tarihli müzakere kararı ile Sadrazamın 31 Aralık 1859 tarihli arzı üzerine 2 Ocak 1860 tarihinde çıkarılan sözlü Padişah emri”

*II. Mahmud döneminde ıslahat hareketlerinin gerektirdiği yeni nizamnameleri hazırlamak, memurların muhakemesiyle meşgul olmak, gerek görülen devlet işlerinde oy vermek üzere 1837 yılında kurulan meclisin adıdır. Tanzimat'tan sonra işlerin çoğalması sebebiyle "Meclis-i Ali-i Tanzimat" ve "Meclis-i Ahkam-ı Adliye" birleştirilerek yine "Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye" adı altında bir meclis oluşturulmuş ve bu meclis idare, tanzimat, adliye adlarıyla üç kısma ayrılmıştır. İdare kısmı mülki ve mali işlerle, tanzimat kısmı kanun ve nizamnamelerin tedkik ve düzenlenmesiyle, adliye kısmı da bazı davalarla meşgul olmuştur. 1867 tarihinde bu meclis tekrar "Divan-ı Ahkam-ı Adliye" ve "Şura-yı Devlet" olmak üzere iki kısma ayrılmıştır.

1 Nisan 2015 Çarşamba

Gümrü Antlaşması - 02 Aralık 1920

TÜRKİYE - ERMENİSTAN BARIŞ ANDLAŞMASI
Gümrü (Alexandropol), 2 Aralık 1920


Gümrü Antlaşması yeni Türkiye'nin TBMM Hükümeti’nin yabancı bir devlet ile yaptığı ilk uluslararası antlaşmadır. Gerçi bu Antlaşma; Kafkasya'da ortaya çıkan gelişmeler sonucu, Ermenistan’ın Bolşevik Kızıl ordusu tarafından, antlaşmanın imzalanmasının ertesi günü işgal edilmesinden dolayı, onaylanamadığı için yürürlüğe girememiştir. Daha sonra Gürcistan ve Azerbaycan ile ilgili konularla birlikte, 16 Mart 1921 günü Moskova'da imzalanan Antlaşmaya bırakacaktır. Ama onun tarihsel değeri gene de ortadadır.

Olayların Tarihsel Gelişimi

Rusya'da 1917 Ekiminde Komünist Devrimi olunca, Bolşevik Hükümeti, Osmanlı Devleti ile savaşa son vermek üzere, önce 5 Aralık 1917'de Erzincan'da bir Ateşkes Anlaşması yapmış ve arkasından da 3 Mart 1918 günü Brest-Litovsk'ta bir Barış Antlaşması imzalamıştı. Bu Antlaşma ile Bolşevik Hükümeti, 93 Savaşından (1877) önceki Türk-Rus sınırına dönülerek, Kars, Ardahan ve Batum Sancaklarının, halkının rızası koşulu ile Türkiye'ye geri verilmesine razı olmuştu. Bunun üzerine, Türk Ordusu Doğu Anadolu üzerinden Kafkasya'ya girmiş ve söz konusu üç bölgede yapılan bir plebisit halkın çoğunluğunun Türkiye'ye bağlı kalmak istediğini göstermişti.

Öte yandan, Batum'a asker çıkaran İngilizlerin desteği ile Gürcistan ve Azerbaycan'da olduğu gibi Ermenistan'da da Menşeviklerin (ılımlı sosyalist, Sosyal-Demokrat) yönetiminde, Erivan başkent olmak üzere, 28 Mayıs 1918'de bağımsız bir Devlet kurulmuştu. Aşırı Ermeni milliyetçisi Taşnakların yönetimindeki bu Devlet ‘Büyük Ermenistan’ı gerçekleştirmeyi amaç edinmişti.

Türk Ordusu ise; 30 Ekim 1918'de Mondros'ta Müttefiklerle imzalanan Silâh Bırakışımı Sözleşmesi uyarınca, 1914 sınırına çekilmek zorunda kalmıştı. Bu durumda, Ermeni kuvvetleri, Doğu Anadolu'da Türk halkına karşı eylemlere girişmeye başlamıştı.

1920 Haziranında Ermeni kuvvetlerinin Doğu Anadolu'da Oltu'da, Türklere geniş çapta bir saldırısı yapması üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Ermenistan'a karşı artık bir askeri harekâta başlamayı ve bir an önce Doğu Anadolu sınırını, Mi-sak-ı Millî ilkelerine uygun biçimde, gerçekleştirmeyi kararlaştırmıştı. Nisan 1919’da atanarak göreve başlayan Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa Komutasında 28 Eylül 1920’de başlatılan harekâtta, Türk Ordusu birkaç gün içinde Sarıkamış bölgesini almış; ertesi ay sonlarında yeniden ilerleyerek Kars'ı kurtarmış ve 7 Kasımda Gümrü'yü işgal etmişti. Bunun üzerine, Ermeniler barış isteyince, önce bir ateşkes Antlaşması, 2 Aralık 1920’de de Gümrü Barış Antlaşması yapılmıştır.

Şu da var ki, o sırada Kafkasya kuzeyinden inmeğe başlayan Kızıl Ordu'nun da baskısıyla, Gürcistan ve Azerbaycan'daki gibi, Ermenistan'da da Bolşevik Ermeniler yönetime egemen olmaya, dolayısıyla Moskova'nın etkisine girmeye başlamıştı. Çok geçmeden her üç Devlet Sovyetler Birliğine bağlı birer Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olacaktı. İşte böyle bir gelişme üzerinedir ki, Sovyet Rusya, bu üç Devleti de bağlayacak biçimde, Türkiye ile 1921'de Moskova Antlaşmasını yapacak ve arkasından da Kars Antlaşması ile Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerince onun doğrulanmasını sağlayacaktır.  (Bak. Kitabın III. ve IV. sırasındaki Bağıtlar)

Gümrü Antlaşması yeni Türkiye'nin tarihinde şu gerçekleri ortaya koymuştur:

Bir kez, Misak-ı Milli'nin Kafkasya sınırı için öngördüğü 93 Savaşı (1877) öncesi çizgisinin Ermenistan kesimi, 1828'de İran'dan Rusya'ya geçen ve 1918'den beri Ermeni işgalinde olan Iğdır ve Tuzluca ilçeleriyle birlikte, Kars bölgesinin geri alınmasıyla gerçekleşmiştir. Bu çizgi, ertesi yıl Sovyetler Birliği ile Moskova'da ve federe bir Sovyet Cumhuriyeti haline gelen Ermenistan ile Kars'ta imzalanacak Antlaşmalara da temel olacaktır. Üstelik Kâzım Karabekir komutasındaki Türk Ordusunun Gürcistan doğrultusunda ilerlemesi üzerine Ardahan, Artvin ve hatta Batum'un da ele geçirilmesinden sonra, Gürcistan kesimlerindeki sınır da Moskova ve Kars Antlaşmalarıyla yeni Türkiye'nin Doğudaki hedeflerine ulaşmış olacaktır. Böylece, İstanbul Hükümetinin 1918 de imzaladığı Mondros Ateşkesi sınırı ilk kez geçildiği gibi, 1920 Sevr Barış Antlaşmasının geçersizliği fiilen de kanıtlanmıştır.

İkinci tarihsel gerçek Ermeni sorunu Türkiye'nin haklarını karşılayacak biçimde ve kesinlikle bir çözüme bağlanmıştır.

Üçüncüsü, genç Türk devleti o sırada çeşitli cephelerdeki savaşlardan birini istediği biçimde sona erdirmekle, nefes alabilmiş ve kuvvetlerini öteki cephelerde daha rahat kullanabilmek olanağım bulmuştur. Bundan başka dayanışma içine girmeğe hazırlandığı Sovyetler Birliği ile Kafkasya'da ulaşım olanağım elde etmiş, Ermenilerin elinden de birçok silâh almıştır.

Gümrü Antlaşması, 18. Maddesi uyarınca, bir ay içinde onaylanması beklenirken, ertesi gün Sovyetler Birliğinin desteği ile Ermenistan'da yönetimi Menşeviklerden alan Bolşevikler bunu yapmayınca, yürürlüğe girememiştir. Ancak, Türk kuvvetleri saptanan sınırın da ötesinde işgal ettikleri yerleri ve kimi ulaşım noktalarım tutmuştu. Böylelikle, Ankara Hükümeti Moskova görüşmeleri boyunca güçlü durumunu sürdürmüştür.

Ermenistan'ın güneyindeki Nahçıvan-Şahtahtı-Şarur bölgesi Gümrü Antlaşmasıyla geçici olarak Türkiye'nin koruyuculuğuna bırakılmış iken (Md. 2) Moskova Antlaşması bu yetkiyi Azerbaycan'a verecektir.

Türkiye söz konusu Ermenistan sınırını Ermeni Hükümetine kabul ettirdiği halde, 1914 sınırı ile bu yeni sınır arasındaki toprakların geleceğinin, göç eden Ermenilerin yerlerine dönmesinden sonra, bir plebisitle saptanması olanağını tanımıştır (Md. 3). Türk Hükümetinin bunu kabul etmesi, onun hem Türk çoğunluğundan kuşku duymadığını, hem de Sovyetler Birliği ve Batı Devletleri önünde, Başkan Wilson'un şampiyonluğunu yaptığı ‘self-determination’ ilkesine saygılı olduğunu göstermek isteğini kanıtlamaktadır. Ancak, Moskova Antlaşmasına böyle bir hüküm konulmadığından söz konusu bölgede bir plebisit yapılmamıştır.

Antlaşmanın öteki hükümleri de, Türkiye bakımından olduğu gibi, onun iyi bir komşu olarak görmek istediği Ermenistan için de güven verici ve bir barış umudu nitelikte idi.

Gümrü Antlaşmasının bir anlaşmazlık çıktığında, geçerli metninin Türkçe olduğu son Maddesinde yazılıdır.

Antlaşmanın, eski harflerle fotokopisi ile birlikte, Lâtin harfleriyle Türkçe metni, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsünden aktarılmış olarak Die Welt des Islams adlı yapıtın C. II, S. 25. inde bulunmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıtnamelerinin 6. Cildinde (1. 108, 4 Aralık 1336/1920) bulunan, Dışişleri Bakam Vekili Muhtar Bey'in açıklandığı metin ise son taslak olduğundan imzalanan metine göre biraz değişiktir.

TÜRKİYE - ERMENİSTAN BARIŞ ANDLAŞMASIGümrü (Alexandropol), 2 Aralık 1920 

(Metin)
Bir yandan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Öte yandan Ermenistan Cumhuriyeti, aralarındaki savaş durumuna son vermek ve sürekli bir barış yaratmak amacıyla, aşağıda adları yazılı yetkili Temsilcileri, görüşmeler yapmak için, görevlendirilmişlerdir:

Türkiye  Hükûmetince:
Doğu  Cephesi  Komutanı Ferik   Kâzım   Kara   Bekir  Paşa,
Erzurum Valisi Hamid Bey,
Erzurum Milletvekili Süleyman Necati Bey;

Ermenistan   Cumhuriyetince:
Eski  Başbakan  Mösyü Aleksander Hatisiyan,
Eski Maliye  Bakanı  Mösyü  Avram Gülhandaniyan,
İçişleri Bakan Yardımcısı Mösyü İstepan Gorganiyan.

Adı geçen yetkili Temsilciler, barış görüşmeleri için Gümrü'de toplanıp yöntemine uygun görülen yetki belgelerinin verişimi üzerine, aşağıdaki Maddeleri kararlaştırmışlardır:

1. Türkiye ile Ermenistan arasında savaş durumuna son verilmiştir.

2. Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır ilişik krokide gösterildiği üzere; Aşağı Karasu’nun döküldüğü yerden başlayarak, Aras Irmağı Kekaç kuzeyine dek Arpaçayı, daha sonra Karahan Deresi - Tiğnis batısı - Büyük Kimli doğusu - Kızıltaş - Büyük Akbaba Dağı çizgisinden oluşur. Sınır çizgisinin kesin biçimde belirlenmesi işi, bu Antlaşmanın imzası gününden iki hafta sonra, Karma bir Komisyonca yerinde yapılacaktır.

Kuki Dağı 10282-8022, Gamasur Dağı 8160, Kurdkulak Köyü, Saat Dağı 7868, Arpaçay Evleri 3080, Kemurlu Dağı 6930, Saraybulak 8071, Ararat İstasyonu, Araş Irmağı üzerinde Aşağı Karasu'nun döküldüğü yerden geçen çizginin güneyindeki (Nahçıvan, Şahtahtı, Şarur) bölgesinde daha sonra bir plebisitle saptanacak yönetim biçimine ve bu yönetimin kapsayacağı topraklara Ermenistan karışmayacak ve işbu bölgede şimdilik Türkiye koruyuculuğunda bir yerel yönetim kurulacaktır.

3. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, ikinci Maddede sözü geçen sınır ile Osmanlı sınırı arasında bulunup işbu Antlaşma uyarınca Türkiye'de kalacak olan ve üzerine Türkiye'nin tarihsel, etnik ve hukuksal ilişkisi inkâr edilemez toprakların hukuksal durumu konusunda, Ermenistan Cumhuriyeti istediği takdirde, asıl halkının tümüyle geri dönmesinin gerçekleşebilmesi için, Antlaşmanın onaylanmasından sonra üç yıl geçince plebisite başvurmayı kabul eder. Bir Alt Komisyon bunun biçimini belirleyecektir.

4. Emperyalist Devletlerin kışkırtma ve özendirmeleri sonucu olarak, düzen ve güvenliği bozucu durum ve eylemlere bundan böyle olanak bırakılmaması yolundaki iyi niyeti nedeniyle, Erivan (Ermenistan) Cumhuriyeti iç güvenliği korumağa yetecek düzeyde, hafif silahlı jandarma kuvveti ve ülkeyi savunmaya ayrılan sekiz dağ ya da sahra topu ile yirmi makineli tüfeğe sahip ücretle tutulacak bin beş yüz askerden oluşan bir birlikten fazla bir askersel kuruluşa izin vermemeği yükümlenir. 

Ermenistan'da zorunlu askerlik hizmeti olmayacaktır. Ülkeyi dış düşmanlara karşı savunmak için tahkimat yapmak ve bu tahkimata istediği sayıda ağır toplar yerleştirmekte Ermenistan Cumhuriyeti özgürdür. Bu ağır toplar arasında, hareket halindeki Orduda kullanılabilecek on beş santimetrelik obüsler ile on beş santimetrelik uzun toplar ve daha küçük çapta her türlü ağır ateşli silâhlar bulunmayacaktır.

5. Barışın yapılmasından sonra Erivan'da yerleşecek Türkiye'nin siyasal Temsilcisi ya da Büyükelçisinin yukarıda sözü edilen konularda her zaman denetleme ve soruşturma yapmasına Erivan Hükümeti izin vermeği işbu Antlaşma ile kabul etmiştir. Buna karşılık, Ermenistan Cumhuriyeti istemde bulunursa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Ermenistan'a silahlı yardımda bulunmağı yükümlenir.

6. Bağıtlı Taraflar, Büyük Savaş sırasında düşman ordularına katılarak kendi devletine karşı silâh kullanmış ya da işgal altındaki topraklar üzerinde toptan kırımlara katılmış olanları dışındaki göçmenlerin eski sınır içindeki yurtlarına dönmelerine izin verir. Böylece, ülkelerine döneceklerin en uygar ülkelerdeki azınlıkların yararlandıkları haklardan bütünüyle yararlanmalarını, karşılıklı olarak, yükümlenirler.

7. Altıncı Maddede sözü geçen göçmenlerden işbu Antlaşmanın onayı ve onay belgelerinin verişimi gününden sonra bir yıllık süre içinde yurtlarına dönmeyenler o Maddenin verdiği olanaktan yararlanamayacakları gibi, tasarruf haklanma ilişkin savları da geçerli olmayacaktır.

8. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, iki yıldan beri silâh altında tutmak zorunda kaldığı Ordunun büyük harcamalar gerektirmiş olmasına karşın, Ermenistan'a karşı girişmek zorunluluğunda kaldığı savaş nedeniyle hakkı olan zarar gideri temininden, benimsenip açıklanan insancıl ve hukuksal ilkelere uymak isteğiyle, vazgeçmiştir. Bundan başka, Taraflar Büyük savaş sırasında ortaya çıkan zararlar ve tasarruf haklarındaki değişikliklerin gerektirdiği zarar gideri temininden de aklanmışlardır

9. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Erivan Cumhuriyetine, İkinci Maddede belirlenen sınır içinde, egemenliğini bütünüyle geliştirmek ve güçlendirmek üzere, içtenlikle yardımda bulunmağı yükümlenir.

10. Erivan Hükümeti, Türkiye Büyük Milletince kesinlikle reddedilmiş olan (Sevr) Antlaşmasını hükümsüz sayıp bunu ve kimi emperyalist hükümet ve siyasal çevreler elinde bir kışkırtma aracı olan Avrupa ve Amerika'daki Temsilci Heyetlerini geri çağırmayı, bundan böyle iki ülke arasında her türlü yanlış düşünceleri ortadan kaldırmak iyi niyetiyle yükümlendiğini açıklar.

Ermenistan Cumhuriyeti barış ve esenlik içinde gelişmesini sağlama ve Türkiye'nin komşuluk haklarına saygılı olma doğrultusundaki iyi niyetlerinin bir kanıtı olmak üzere, emperyalist amaçlar güderek, iki ulusun barış ve esenliğini tehlikeye sokan haris, savaşçı kişileri hükümet yönetiminden uzak tutmağı yükümlenir.

11. Ermenistan Cumhuriyetinin toprakları üzerinde yaşayan Müslüman halkın haklarını korumak ve onların dinsel ve kültürel özellikleri içinde gelişmelerini sağlamak için, toplumsal biçimde örgütlenmelerini, Müftülerin doğrudan doğruya Müslüman toplumunca seçilmesini ve yerel müftülerin seçecekleri baş müftünün memurluk görevinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Şer'iye Vekâletince onaylanmasını kabul ederek yükümlenir.

12. Bağıtlı Taraflardan her biri, karşı Tarafa ilintili kişi ve malların kendi demiryolları ve genellikle tüm ulaşım yolları üzerinden özgürce geçmelerini ve öteki Tarafın denize ya da herhangi bir ülkeye transitini, hiç bir biçimde, engellememeği yükümlenir. Türkiye Hükümeti, Şerur, Nahçıvan, Şahtahtı ve Gulfa yoluyla İran, Maktu ve Ermenistan arasında transit işlerinin serbestliğini sağlar. Ermenistan Hükümeti, Azerbaycan, İran, Gürcistan ve Türkiye arasında eşya, araba, vagon ve tüm transit işlerinden vergi almamayı yükümlenir.

Türkiye Devleti, varlık ve yaşamına Emperyalistler tarafından girişilmesi kesinlikle beklenen yıkıcı kışkırtmalara karşı koymak zorunluğunda bulunduğundan, genel barışın gerçekleşmesine değin, ulaşım serbestliğini bozmamak koşulu ile Dördüncü Maddede sözü edilen sayıdan fazla silâh sokulmasını önlemek için, Erivan Cumhuriyeti içindeki demiryolları ve ulaşım yollarını denetim ve gözetim altında bulunduracaktır. Emperyalist devletlere ilintili resmi olmayan heyetlerin bu ülkeye girme ve sızmalarına Taraflar engel olacaklardır.

13. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Devletin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü tehdit edebilecek saldırılara karşı, işbu Antlaşmanın Erivan Cumhuriyetine sağladığı haklara zarar gelmemek koşulu ile Ermenistan içinde geçici olarak askersel önlemler alabilir.

14. Erivan Cumhuriyetince her hangi bir Devletle yapılmış olan tüm Antlaşmaların Türkiye'yi ilgilendiren, ya da Türkiye'nin çıkarlarına zararlı hükümlerini geçersiz saymayı bu Cumhuriyet kabul eder ve yükümlenir.

15. Bağıtlı Taraflar arasında Antlaşmanm imzasından sonra ticaret ilişkileri başlayacak ve Taraflar Büyükelçi ve Konsolos atayabilecektir.

16. Telgraf, posta, telefon, konsolosluk ve ticarete ilişkin bağıtlar Alt - Komisyonlarca işbu Antlaşma hükümleri uyarınca yapılacaktır. Bununla birlikte, komşu ülke ve işgal altındaki topraklar ile Ermenistan arasında demiryolu, telgraf ve posta ulaşımının, bu Antlaşma imza edilir  edilmez,  başlamasına  Türkiye  Hükümetince  izin  verilecektir.

17. Bu Antlaşma gereğince Ermenistan'ın olup Türk Ordusu işgali altında bulunan toprakların boşaltılması ve tutsakların geri verilmesi ve değiştirilmesi, Antlaşmada Ermenistan Hükümetine ilişkin yükümlülüklerin yerine getirilmesinden sonra gerçekleştirilecektir. Alıkonulan siviller ve Devlet ileri gelenleri geri verilecektir. Tutukluların geri verilmesi işi Alt Komisyonca yerine getirilecektir.

18. İş bu Antlaşma bir ay içinde onaylanarak, onaylanmış Örnekleri Ankara'da verişilecektir.


Bu hükümlere olan inançla, yukarıda adları yazılı yetkili Temsilciler işbu Barış ve Dostluk Antlaşmasını imza etmişlerdir. Antlaşma iki örnek olarak 2 Aralık 1920 günü Gümrü (Aleksandropol)'de düzenlenmiştir. Anlaşmazlık çıkınca, Türkçe metnine başvurularak çözümlenecektir.




KÂZIM KARABEKİR ALEKSANDRE HATİSYAN
HÂMİD AVRAM GÜLHANDANİYAN
SÜLEYMAN NECATİ ISTEPAN GORDANIYAN


Kaynak:
http://www.ttk.gov.tr/index.php?Page=Sayfa&No=252
Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye'nin Siyasal Andlaşmaları I. Cilt (1920-1945), İsmail SOYSAL, 17 - 23 ss.