Hicri takvime göre 1293 yılına
denk geldiği için 93 Harbi olarak adlandırılır 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı.
Tahta II. Abdülhamit vardır. Savaş, Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'daki
topraklarının beşte ikisini kaybetmesiyle sonuçlanır. Doğuda ve batıda kaybedilen
topraklarda yaşayan yaklaşık 5.5 milyon Osmanlı vatandaşı bir anda
imparatorluğun sınırları dışında kalır. Bu savaş, aynı zamanda "93 Harbi
Göçleri"nin de başlangıcı olur. Balkanlar ve Kafkaslardan yüz binlerce
aile, bugün Anadolu'da yaşadıkları bölgelere göç eder. Savaş sonrasında
Berlin'de 18 Haziran 1878 tarihinde toplanan konferans da Romanya, Sırbistan ve
Karadağ'ın kuruluşu, Bulgaristan'ın da temellerinin atılmasıyla sonuçlanır.
"Serhat ilimiz"
tanımlamasını o yıllarda alan Kars ile Ardahan'ın "Rus" tarihindeki
yeri de Berlin Konferansı sonrasında başlar. Kars yaklaşık 40 yıl boyunca işgal
altında kalacak; çehresi, Rusların 1918 yılında şehirden çekilene kadar
yaptıkları imar çalışmalarıyla bir Rus şehrine dönüşecektir.
Ancak, Kars sadece mekânsal
olarak değil, nüfus yapısı olarak da önemli bir değişimin öznesi olur. Rus
işgaliyle birlikte açık tenli, sarı saçlı, mavi gözlü insanların sokaklarında
cirit attığı Kars'ın sakinleri arasına, Almanlar da katılır. Ruslar, artık
Estonya sınırları içinde kalan topraklarında yaşayan yüzlerce Alman aileyi
Kars'a yerleştirir. Ruslar aralarında Almanların da bulunduğu ve 'Dini
azınlıklar' olarak nitelendirdiği yaklaşık 10 bin kişiyi Kars kent merkezi ve
çevre köylere yerleştirdi. Arpaçay İlçesi ve bağlı Paşaçayır ile Karacaören
köylerinde oturan Almanların büyük bölümü 1960 yılında işçi olarak Almanya'ya
gitti.
Karacaöeren Köyü, bu topraklarda
kurulan belki de ilk Alman köyü ve bu yönüyle bile tarihsel bir öneme sahip.
Köyün kurucuları olan Agust'un dedeleri, I. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde
başlayan Türk- Ermeni çatışmalarından etkileniyor. Bu nedenle kısa süreliğine
köylerinden ayrılarak, Rusya'ya giden Almanlar, bir süre sonra tekrar
Karacaören'e geri dönüyor. Bu kısa kesinti dışında yüzlerce yıldır kendi
kurdukları köylerinde yaşıyorlar.
Kars’ta, 93 Harbi sonrası bölgeye
yerleşen 60 Alman aile tarafından kurulmuş olan Karacaören köyünde günümüze
sadece bir hane kaldı. Köyün en yaşlı Alman’ı Olga Albuk, köyün kuruluşundan
bahsederek şunları söyledi: “Doğu Avrupa’da yaşayan atalarımız, Rusların bu
bölgeyi almasından sonra Kars’a yerleşmişler. 60 aile olarak gelen atalarımız,
burada kendi kiliselerini ve evlerini yaparak hayat sürdüler ama yakın zamanda
çoğu Almanya, İsviçre, Rusya gibi ülkelere göç etti. Köyde, sadece ben, 2 oğlum
ve torunum kaldık. Buraya da dağ köylerinde yaşayan Türkmenler gelip yerleşti.”
"Almanlar, Türk askerine
silah taşıyarak yardım etti"
Almanların, milli mücadele
yıllarında Türk askerlerine yardım ettiğini vurgulayan Albuk, “Çarlık Rusya
yıkıldıktan sonra, Ermeni ve İngilizlere karşı bizim büyüklerimiz de Türk
askerinin yanında yer almış. Kayınpederim bizzat kendisi kağnı arabasıyla
askere silah taşımış.” dedi.
Almanların kurduğu köy Karacaören
Bugün, Kars'a on kilometre
uzakta, Karacaören Köyü'nde, yüzlerce yıl önce bu topraklara yerleştirilen
Almanlardan bize 'miras' gibi kalan tek bir aile yaşıyor. Olga teyze eşi
Frederik'in vasiyeti gereği köyünü, "Her türlü zorluğa ve yokluğa rağmen
terk etmeyeceğini" söylüyor. Olga Albuk'un 35 yaşındaki oğlu August, köye
yerleştirilişlerinin neredeyse, artık bir söylenceye dönüşmüş tarihini,
"Duyduğumuza göre 1893 yıllarında Ruslara esir düşmüş dedelerimiz. Bu
nedenle de buraya gönderilmişler. Bir de bölgedeki tarımın geliştirilmesi için
Kars'a yerleştirildiğimiz söyleniyor. Ancak, hangisinin doğru olduğunu
bilmiyoruz" sözleriyle anlatıyor.
August, dedesinin I. Dünya Savaşı
sırasında Türk ordusunun yayında yer almasını, at arabalarıyla cepheye mühimmat
taşımalarını övünçle anlatıyor ve onunla aynı adı taşımaktan gurur duyduğunu
vurguluyor ve aile tarihini barındıran isimlerini bir çırpıda sayıveriyor:
"Ben büyük dedemin ismini taşıyorum. Kardeşim Petro ismini annemin
babasından alıyor. Babaannemin adı Nina. Anneannemin adı Benderina. Burada kendilerine
verilen toprakları işlemişler yıllarca. Hayat şartları zorlaşana kadar,
buralardan ayrılmayı hiç düşünmemişler."
August'un ailesi için 1967
yıllında yeni bir göç başlıyor, bu sefer adres Almanya. Amcalar, teker teker
Almanya'ya yerleşiyor, son amcanın da 1982 yılında Almanya'ya gitmesiyle
birlikte de göç büyük ölçüde tamamlanıyor.
Burası bizim vatanımız
Kendilerinin neden Almanya'ya
gitmediklerini, sorunca sözü Olga Teyze alıyor ve "Babam Rus benim, kocam
Frederick ise Alman'dı. Bu köy bizim köyümüzdü. Bizimkiler kurmuş burayı.
Akrabalarımız Almanya'ya gittiler. Diğer Alman dostlarımız da. Ancak kocam
Frederick istemedi" diye konuşmaya başlıyor.
"Neden istemedi eşiniz
Almanya'ya gitmeyi?" sorumuza ise Anadolulular kadar Anadolulu bir
sıcaklıkla cevaplıyor: Bana derdi ki, "Olga, burası bizim vatanımız. Bizim
karnımız yıllarca burada doydu. Biz bu topraklarda büyüdük, yaşadık yaşlandık.
Bizim için en güzel vatan Kars. Yaşadığımız müddetçe buraları terk etmemize
gerek yok. Burada doğdum, burada öleceğim, dedi"
Edip Cansever'in "İnsanlar
yaşadıkları yere benzer" dizesini haklı çıkartırcasına buralara, bu
toprakların "haleti ruhiyesi"ne benzeyen Olga teyze, "Böyle de
oldu. Burada öldü Frederick. Biz çok seviyorduk birbirimizi. Eşim buradan
ayrılmadıktan sonra ben ne yapayım. Kaynım, Almanya'ya onları ziyarete
gittiğimde "Sen kal, gitme, ben kardeşimi getirtirim" demişti,
kalmadım. Çünkü çok mutlu, güzel geçimimiz vardı. Aramızda on yaş fark vardı,
ancak birbirimizi çok seviyorduk. Hastalandı, dört kardeşinin acısını
kaldıramadı. Ablası Mayıs'ta öldü; O da Kasım'da. Bu vasiyetten, bu istekten,
bu sevgiden sonra terk edilir mi Kars? Evet, epey sıkıntı çekiyoruz. Biraz
yoksulluk var. Ancak, burası benim eşimin, çocuklarımın vatan toprağı"
diye konuşuyor.

Olga teyzenin, çocuklarının
işsizliği ve yoksullukları da özellikle yerel yöneticiler için bir ayıp olarak
Kars'ın başında bir kılıç gibi sallanıyor. Oysa, Avrupa Birliği'ne girmek için
her yolu deneyen Türkiye için Olga teyze ve ailesinin durumunun iyileştirilmesi
de bir katkı sağlayabilir, hiç şüphesiz.
- Burada yaşam nasıl August?
Çocukluğumda burası çok güzeldi.
Halktan, komşularımızdan çok memnunuz. Hiçbir problemimiz yok. Örflerimiz,
adetlerimiz, ananelerimiz tamamıyla birbirine uymuş. İki toplum halinde değil
de tek toplum halinde yaşıyoruz. İyi günde de kötü günde de komşularla
beraberiz. Her şeyimiz müşterek devam ediyoruz.
- Çocukluğun da Karacaören
nasıldı?
Hatırladığım kadarıyla 6-7 ev
vardık biz. Ondan öncesi tamamen bizim di zaten köy. Göçler nedeniyle köy
boşalmaya başlayınca, özellikle dağlık bölgelerden Türkler gelmeye başladı.
Burası ovalık olduğu için.
- Okulda küçükken kızdırırlar
mıydı sizi arkadaşlarınız?
Hayır! Yalnızca din derslerinden
muaf tutulurduk. Ancak, ben kendimi muaf olarak görmezdim, öğrenmeye çalışırdım
Müslümanlığı da. Ortaokul ve lise dönemimde de hiçbir problem olmadan arkadaşlarımızla
bir arada okuduk. Oyunlarımızda da beraberdik. Hiç ayrım görmedim ben, ne de
büyüklerimiz. Dini bayramlarımızda biz paskalya yumurtası dağıtırdık,
köylülere. Onlar da örneğin, kurban bayramlarında kurban etti getirirlerdi
bize. Bayramlarımız bir arada kutlardık. Komşularımızın çocukları bayramlarında
ellerimizi öper, şekerlerini ve harçlıklarını alır, giderler. İftara çağırırlar
ramazanlarda. Ben oruç tutmuyorum, çarşının ortasında kesinlikle sigara içmem,
saygı duyarım onların inançlarına.
-İbadetleriniz nasıl devam
ediyor?
Biz pazar ve bayram günleri bir
araya toplanır, ibadetlerimizi yapardık. Şimdi okul olana yer eskiden
kiliseydi. Okul da taşımalı eğitim başlayınca kapandı. Şimdi yalnızca bizim
aile kaldı, kiliseye de gerek yok zaten. Biz pazarları, evimizde Protestan
inançlarına göre ibadetimizi yapıyoruz. İncil'i Türkçe okuyoruz, herkesin
anlayabileceği dilde.
-Peki hiç din adamı ihtiyacınız
olmuyor mu?
Olduğu zaman karşılanıyor.
Mesela, benim vaftizim, Kanada'dan gelen bir keşiş tarafından yapılmış. Kızımın
vaftizi ise İsviçre'den gelen bir keşiş tarafından yapıldı. Babamın cenazesi
ise Ankara'dan gelen keşiş tarafından kaldırıldı. Ancak, şunu da söylemek
istiyorum, babamın cenazesinde hem Kuran okundu, hem de İncil. Bu bile
kaynaşmamızın örneği.
-Mezarlığınız ne durumda?
Aşağı yukarı 150 mezar olmalı.
Şeker Fabrikası'nın sınırları içinde şu anda. Ancak, hiçbir engel yok. Önceden,
bazı kendini bilmezler tarafından özellikle haçlar tahrip ediliyordu. Bu
nedenle epey uzun süredir cenazelerimiz gömerken, haçlarımızı mezarın içine
koyuyoruz. En son 1997 yılında babamı gömdük, oraya.
-Sen hiç, Almanya'ya gitmeyi
düşünmedin mi?
Gittim ben, ancak bazı
nedenlerden dolayı kalamadım. Ancak, şu gerçek var ki hiç iltica etmek
istemedim. Türk vatandaşlığından vazgeçmek istemedim. İnsan, sosyal imkanlar
bakımından elbette Almanya'da olmak ister, fakat buralar benim doğduğum
topraklar. Esas mesleğim kaynakçılık ve işsizim ama yenirde ayrılmam
buralardan. Şu anda çiftçilikle uğraşıyorum; biraz arpa, biraz buğday. Bir iş
bulsam, her şey çok daha güzel olacak. Düşlerim de güzel bir iş var, o kadar.
Bir de köyümüzün sorunları giderilse. Köyümüzün su ve yol sorunu var. En temel
sorunu da su. Evlerimizde su yok, iki tane çeşmeden taşıyoruz suları. Onların
suyu da kışın kesiliyor.
Olga, çocuklarına iş istiyor, o
kadar!
Yaşım 62'ye dayandı. Karacaören
köyüne gelin geldim ben. Gençliğim Arpaçay'da geçti. Orada da çok güzel bir
hayatımız vardı. Yalnızca üç evdik, Arpaçay'da. Bir ayrımcılık hiç yaşamadım
ben. Hâlâ da görmüyoruz. Arada sırada yurt dışında eş dost gelip ziyaret ediyor
bizi. Almanlığımı hiç hissetmiyorum burada, hiç de hissettirmiyorlar. Arada
sırada köyün kadınlarıyla dertleşiriz. Kötü günlerimiz de hep bir aradayız
zaten, iyi günlerimizde de olduğu gibi. Kadın erkek demeden konuşurum, sohbet
ederim. Severim. Tüm yokluğa rağmen seviyorum ben Türkiye'yi. Ki zaten insan
sevmediği sevilmediği yerde yaşayabilir mi? Şu anda tek düşüm var. İki çocuğuma
iş imkanı doğması. Çok yoksul düştüler. Bir traktör var elde ancak, o da ortak.
Çocukların elinde imkanları yok. Benim hiçbir gelirim yok. Sağlık güvencem de
yok. Şu çocuklarımın bir işi olsa. Her şey çok daha güzel olacak.
Alman hükümeti yardım ediyor mu
size?
Kimsenin aklına Almanya'nın bize
yardım ettiği gelmesin. Kimse yardım etmiyor bize. Eskiden hayvanlarımız vardı,
toprağımız vardı. Hiçbir şey kalmadı. Fakirleştik.
Bazen kırlardan topladığım
otlarla ilaç yapıyorum. Sarılığa karşı devadır yaptığım ilaçlar. Babaannemden
öğrendim ilaç yapmayı, otların adını bilmiyorum, ama tecrübeyle tanıyorum
artık. Fakat bir derdim var? Buradan
yetkililere bir çağrı benden. Kaz yuvasının hemen yanına İzmir'den gelen biri
arı kovanları yerleştirdi. Arılar, kazlarımın gözlerini kör etti. Muhtara
söyledim, sonuç alamadık. Böyle evlerle, kümeslerle iç içe arı yetiştiriciliği
olmaz ki! Bir tedbir alınsın, bir yol bulunsun. İsteğim budur.
Trabzon, Bayburt, Erzurum'da bir
dizi temaslarda bulunduktan sonra tarihi ve turistik yerleri gezen Almanya'nın
Ankara Büyükelçisi Eberhard Pohl, Almanya'nın Erzurum Fahri Konsolosu Dr.
Yılmaz Kuşkay'la Kars'a geçti. Pohl, Ani Harabeleri'ni gezdikten sonra,
Osmanlı- Rus savaşı sırasında Kars'a yerleşen Alman asıllı ailenin dördüncü
kuşak fertlerinin yaşadığı Kars'ın merkeze bağlı Karacaören Köyü'ne gitti.
Almanya'nın Ankara Büyükelçisi
Eberhard Pohl, ailesi 1877 yılındaki Osmanlı- Rus savaşında Ruslar tarafından
Kars'ın merkeze bağlı Karacaören Köyü'ne yerleşen Alman asıllı Türk vatandaşı
August Albuk'u ziyaret etti. August Albuk, geçen ay yağmurda evi yıkıldığı için
Büyükelçi Eberhard Pohl ve eşini çadırda ağırladı.
Türk eşi ve 2 çocuğu ile
Karacaören'de yaşayan 44 yaşındaki August Albuk, sürpriz konukları görünce
şaşırdı. Geçen 11 Mayıs günü yağan yağmur nedeniyle evleri yıkılan August
Albuk, Büyükelçi Pohl ile eşi Irmtrud Pohl'u bir süreden beri barındıkları
çadıra davet etti.
Çadırda bulunan sedire oturan
Büyükelçi Pohl ve eşine çay ikram eden August Albuk, "Gündelik işlerde
çalışıyorum. Yağışlardan dolayı evim yıkılınca ortada kaldık. Verilen çadırda
şimdilik barınıyoruz. Bir taraftan da evin onarımı ile uğraşıyorum" dedi.
Ankara'da yaklaşık 2 yıldan beri
görev yapan Büyükelçi Eberhard Pohl, Albuk Ailesi'nin içinde bulundukları
durumu 'acıklı' bulduğunu, onlara nasıl bir destek verecekleri konusunda ilgili
birimlerle görüşeceğini söyledi.
KARS’TA GAYRİMÜSLİM MEZARLARININ AKİBETİ NE OLACAK?
Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın
Resmi Gazetenin 13 Mayıs 2010 tarihli, 27580 Sayılı ve 2010/13 No’lu
Başbakanlık genelgesine göre; “Anayasamızın eşitlik ilkesi çerçevesinde;
ülkemizde yaşayan gayrimüslim azınlıklara mensup Türk vatandaşları, bütün
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları gibi, ayrılmaz parçası oldukları ulusal kültür
ve kimlik yanında, kendi kimlik ve kültürlerini yaşama ve yaşatma imkanına
sahip bulunmaktadırlar.” denilmektedir.
Kars’ta yeni kurulan Kültür
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, kolları sıvayarak Çakmak Köyü’nde
Malakanlar’a ait mezarlık ve bazı evleri sit alanı ilan ederek koruma altına
aldı. Oysa Kars ve çevresinde geçmiş bin yıllarda yaşamış sayısız gayrimüslim
mezarlıkları bulunuyor. Son yüzyılda Kars’ta yaşamış Ermeni, Alman, Rus, Eston
ve Malakanlara ait mezarlıklar korunmayı bekliyor.
“TÜRKİYE’DE YAŞAMAK GÜZEL AMA ÖLMEK DAHA DA KÖTÜ” DEDİRTEN SERZENİŞ!
Daha önce özelleştirme kapsamında
olan Kars Şeker Fabrikası’nın arazisi içerisinde olduğu için biraz olsun
korunan ve içerinde 150 Alman vatandaşı bağrında yatıran mezarlığı içerisine
alan tel örgüler geri çekilince mezarlıkta hayvanların otladığı bir alan haline
geldi. Çünkü mezarlığın hemen yanı başında Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi ile
birlikte Azerbaycan Petrol Şirketi SOKAR tarafından 32 derslikli Haydar Aliyev
Endüstri Meslek Lisesi’nin inşaatları devam ediyor. Bu nedenle içerisinde 150
Alman vatandaşın yattığı mezarlıkta yok olmak üzere. Bu durum ise Kars’ta
yaşayan son Alman Ailenin büyüyü August Albuk’un “Türkiye’de yaşamak güzel ama
ölmek daha da kötü.” Şeklinde duygularını dile getirmesini sağlamıştı. Malakan
mezarlarına genel olarak mezar taşı yapılmamış. Çünkü Almanların inançları ve
dini ritüelleri gereği ölülerini Türklerden farklı bir şekilde gömdükleri için
defineciler ve mezar hırsızları yüzünden mezarların yeri belli olmasın diye
mezar taşı yapmamışlar. Daha 5 ay önce vefat eden Alam Olga Albuk (69), 12 yıl
önce vefat eden eşi Fredirik’in vasiyeti üzerine 2 oğlu tarafından bu
mezarlıkta yanı başına defnedildi.
Son yıllarda sürdürülen
demokratikleşme çalışmaları çerçevesinde ülkemizdeki gayrimüslim azınlıkları
ilgilendiren konularda yapılan düzenlemelere rağmen, uygulamadan kaynaklanan
bazı sebeplerle bu konudaki sorunların tam anlamıyla giderilemediği
görülmektedir.
Bu itibarla, kontrolü
belediyelere geçmiş olan gayrimüslim mezarlıklarının korunma ve bakımı
konularında gereken özenin gösterilmesi, gayrimüslim cemaat vakıfları lehine
sonuçlanan mahkeme kararlarının tapu dairelerince hassasiyetle uygulanması,
taviz bedeli ile ilgili uygulamalarda mağduriyetlere sebep olunmaması, T.C.
vatandaşı gayrimüslim cemaat liderlerinin protokol uygulamalarında statülerine
uygun bir şekilde konumlandırılmaları, gayrimüslim cemaatler aleyhine yapılan
kin ve düşmanlığı teşvik edici yayınlara karşı gerekli yasal işlemlerin derhal
başlatılması gibi uygulamalar örnek olmak üzere, gayrimüslim azınlıklarla
ilgili tüm uygulamalarda yukarıda bahsedilen bilinçle hareket edilmesi
gerekmektedir.
Bu çerçevede, ilgili kurum ve
kuruluşların bu konuda uygulamadan kaynaklanabilecek sorunların tam anlamıyla
giderilmesi için gereken hassasiyeti göstermeleri hususunda bilgilerini ve
gereğini önemle rica ederim.”
http://gazete.atauni.edu.tr/index.php/karsin-solan-yuzu-almanlar-2/
http://www.haberler.com/alman-buyukelciyi-cadirda-agirladi-4756773-haberi/
http://www.hristiyangazete.com/2012/02/karstaki-gayrimuslim-mezarliklari/
http://www.siyasalbirikim.com.tr/haber.php?haber_id=4876
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder