28 Mart 2015 Cumartesi

Mustafa GÜVEN - Devlerin Kafkasya Aşkı


Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çözülmesinin ardından büyük değişimler yaşayan Kafkasya bölgesi, jeopolitik ve jeoekonomik konumu itibariyle tüm ülkelerin dikkatlerini üzerine yoğunlaştırdığı, önem arz eden bir bölgedir. Kafkasya’da ki gelişmeler sadece Gürcistan – Osetya, Azerbaycan – Ermenistan veya Türkiye – Ermenistan sorunlarından ibaret değildir. Sorunların tamamına hakim olabilmek için büyük resmi görebilmek gerekmektedir. Kafkasya bağımsız bir bölge değildir. Çevresinde daha büyük bölgelerin arasında kalmış bir alt sistemdir. Tarih boyunca da üç büyük gücün (Türkler, Persler, Ruslar) arasına sıkışmış bir bölge olmuştur. Tarih bu üç devletin güç durumu ve dengesine göre zaman zaman Kafkasya içlerine ilerlediklerine, zaman zaman da gerilediklerine tanıklık etmiştir.. Kafkasya bölgesi üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan devletler ise; başta Rusya olmak üzere ABD, Çin, İran ve AB’dir.

A.    Amerika Birleşik Devletleri ve Kafkasya

ABD, bölgeye yönelik çıkarlarını bölgedeki enerji kaynakları merkezli tanımlamaktadır. SSCB’nin dağılmasından sonra bölgeye yönelik çıkarların tanımlanmasında jeopolitik unsurlar da ön plana çıkmıştır. ABD’nin Kafkasya’ya yönelik politikalarını 3 döneme ayırmak mümkündür.
  • 1991 – 1995 : ABD’nin, Kafkasya’ya yönelik politikaları Moskova merkezlidir. Yani ABD, ‘’Russia First’’ – ’’Önce Rusya’’ politikası uygulamıştır. Bunun nedeni Kafkasya ile Rusya üzerinden ilişki kurulmak istenmesindendir.
  • 1995 – 2001 : ABD’nin yeni bağımsız cumhuriyetlere öncelik tanımasıyla ilişkilerde yakınlık ve gelişme başlamıştır.
  • 2001 ve Sonrası : ABD bölgeye yönelik daha aktif bir politika geliştirmeye başlamıştır. 1995 yılından sonra Kafkasya’da değişen ortam, ABD’nin de dış politikasının değişmesine imkân vermiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin Kafkasya ve Orta Asya’yı ‘’stratejik hayati bölge’’ olarak tanımlaması Rusya’nın tepkisine yol açmıştır.

Kafkasya bölgesi, Orta Asya ile birlikte ABD ve Batı devletleri için SSCB’nin çevrelenmesi politikasında  ‘’yumuşak karın’’ olarak görülmüştür. Sovyetlerin çöküşünden sonra AB ile birlikte ABD, Sovyetler’in boşalttığı yerleri hızla doldurma gayreti içine girmişlerdir. ABD’nin bölgeye yönelik siyasi hedeflerini ise üç ana maddede toplamak mümkündür.

Bölge ülkelerinin egemenlik ve bağımsızlık arzularını desteklemek. Bu davranışıyla bölgeye müdahil olmak ve bölgenin enerji ve petrol kaynaklarından çıkar sağlama eğilimindedir. Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgedeki ikinci  siyasi hedefi : Bölgesel petrol üretimi ve ihracatı açısından bölgedeki ticari çıkarlarını desteklemektir. ABD şirketleri, ekonomik reformların hızlanmasına ve bölgenin dünya ekonomik pazarlarına girmesini amaçlamaktadır. ABD’nin bölgeye yönelik son siyasi hedefi petrol ile ilgilidir. Amerika, petrol temin etme seçeneklerini çoğaltmak ve Basra körfezine bağımlı durumdan kurtulmak istemektedir.

11 Eylül saldırıları sonrasında sınırlı sayıda Amerikan askerinin Gürcistan’a gönderilmesi, hem Gürcistan hem de Azerbaycan ile yürütülen askeri ilişkiler, Bakü – Tiflis –Ceyhan ham petrol boru hattı projesine verilen destek, Ermenistan’da NATO tatbikatı yapılması ABD’nin bölgeye angaje olmak için uyguladığı politikalara somut örneklerdir.

B.     Rusya Federasyonu ve Kafkasya

Kafkasya her dönem Rusya için ayrı bir önem arz etmiştir. Rusya’nın gözünde Kafkasya büyük bir hammadde kaynağıdır. Jeopolitik açıdan Kuzey Kafkasya, Avrupa ile Orta Asya arasında geçiş köprüsü niteliğindedir. Kuzey Kafkasya, Rusya’nın Karadeniz, boğazlar ve Akdeniz yoluyla sıcak denizlere inebilmesine imkân sağlamaktadır. 1990’lar da Rusya Kuzey Kafkasya’da tutunabilmek için savaşmıştır. 2000’lere gelindiğinde ise Rusya’da Güney Kafkasya’ya inme eğilimi baş göstermiştir. Bölgenin enerji kaynaklarından dolayı Moskova, bölgeyi ele geçirmeyi ve elinde tutmayı en önemli hedeflerinden biri olarak görmektedir. Bu hedef Soğuk Savaş sonrasında da değişmemiştir. Putin’in göreve gelmesinin ardından Kafkasya politikasını yenileyen ve sertleştiren Rusya, dünyaya Kafkasya’nın kendi nüfuz alanı olduğunu vurgulamıştır.

Moskova, Kafkasya’da mutsuz ve ayrılıkçı azınlıkları müttefiki olarak görmektedir. Onları kendi başkentlerine karşı kışkırtarak bölgede hareket sahasını genişletmiştir. 2008 Gürcistan Savaşı’ndan sonra Gürcistan neredeyse üçe bölünmüştür. Bunlar Abhazya, Güney Osetya ve Gürcistan’dır. Böylece Rusya’nın bölgedeki müttefik sayısı üçe çıkmıştır. Ayrıca Gürcistan Savaşı ile bölgeye ve dünyaya şu çok önemli mesajlar verilmiştir :
  • Bölgenin patronu Rusya’dır.
  • ABD burada hiç kimseyi koruyamaz.
  • ABD desteği olmayınca Türkiye’de burada kimseyi koruyamaz.
  • Rusya’nın karşısında olanların sınırlarını bilmeleri gerekir.

Kafkasya’da milliyetçiliğin yükselmesi, Rusya Federasyonu’na karşı nefretin güç kazanmasına paralel biçimde ortaya çıkan ayrılıkçı hareketler, bölgenin gelecekte Rusya Federasyonu açısında da bir tehdit olabileceğini göstermektedir. Henüz lokalize olarak gözlemlenen ayrılıkçı eğilimlerin önümüzdeki dönemlerde genelleşerek bir ‘’bloklaşma’’ ile sonuçlanma ihtimali bulunmaktadır. Bu durum Rusya’nın bölge ile doğrudan bağlantılı ekonomik, siyasi çıkarlarını ve toprak bütünlüğünü tehdit edecektir.

C.    Kafdağı’nın Ardında Saklı Kalan Komşuluk: AB ve Kafkasya

AB, bünyesinde bulundurduğu ülkeler gibi, komşularıyla da arasında ortak kültürel değerler ve birbirlerine yakın refah düzeyi istemektedir. Avrupa Birliği’nin Kafkasya ile ilişkileri ‘’Ortaklık ve İşbirliği Anlaşmaları’’ ile başlamıştır. Anlaşmalar, her iki taraf arasında ilişkileri düzenlemekte, yeni işbirliği alanları ortaya koymakta ve isteklerin kurumsal mekanizmaya oturtulmasında faydalı olmaktadır. Ortaklık ve işbirliği bağlamında AB, bölge ülkeleriyle siyasi diyalog geliştirmiş, bölgedeki etnik çatışmalar ve anlaşmazlıklar ile ilgili bildirilerde bulunmuştur. Ancak etnik çatışmaların çözümünde AB’nin arabulucu rolü pek de etkin olamamıştır. Bunun nedeni bölgede çok sayıda dış aktörün varlığıdır.

Kafkasya bölgesi AB için çok önemli bir yere sahiptir. Güney Kafkasya bölgesi Avrupa kıtasının  enerji sağlayıcısıdır. Bakü – Tiflis – Ceyhan boru hattı bu bağlamda büyük önem taşımaktadır. Yine Şahdeniz yatağında çıkan doğalgazın Bakü –Tiflis – Erzurum boru hattı ile güvenli bir şekilde Türkiye ile AB pazarlarına çıkışının sağlanması bölgenin AB için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

AB’nin Kafkasya’ya yöneliminde dört faktör belirgin olmuştur. Bunlardan ilki son genişlemenin AB sınırlarını doğuya doğru yaklaştırması ve Hazar’ı Avrupa merkezine daha yakın hale getirmesidir. İkinci faktör; uluslararası güvenlik dengelerinin değişmesi ve 11 Eylül saldırılarının ardından kendini asimetrik tehdide açık halde görmeye başlayan AB’nin, Kafkasya Bölgesi’nde de çıkarlarını koruması gerektiği düşüncesidir. Diğer bir faktör;  Gürcistan’da ki Gül Devrimi’nin AB içerisinde Kafkasya’da otoriter yönetimlerin sona yaklaştığının işareti olarak algılanmış olmasıdır. Son faktör ise; AB’nin Hazar’da ki kaynaklara ve Asya ile Avrupa arasındaki ulaşım merkezi olma rolüne önem vermesidir. Bölgede önemli hammadde potansiyelinin bulunması, bölgenin Avrupa ile Asya ve Uzakdoğu arasında önemli bir bağlantı oluşturması, AB’nin Kafkasya’ya olan ilgisini her zaman  sıcak tutacaktır.

Genişleme süreci devam eden AB’nin her yeni üye ile enerji rezervlerine olan ihtiyacın giderek artması; TACIS (Bağımsız devletler topluluğuna teknik yardım) kapsamında INOGATE (Avrupa’ya devletlerarası petrol ve gaz nakli) projesinin hayata geçirilmesini gündeme getirmiştir. AB’nin bölgedeki çıkarları ekonomiktir. AB bu politikalarla Kafkasya ile olan iletişimini  canlı tutmayı, özellikle de bölgenin enerji kaynaklarının kullanılması ve dağılmasında söz sahibi olmayı amaçlamaktadır. AB, Kafkas ülkeleri ile güçlü bağlantılar kurarak uluslararası sistemde küresel bir aktör olarak sürekliliğini ve etkinliğini korumayı amaç edinmektedir.

D.    İran ve Kafkasya

Sovyetler Birliği’nin çöküşü İran açısından kısmen olumlu, kısmen olumsuz ama her halükârda önemli sonuçlar doğurmuştur. Öncelikle İran’ın son üç yüz yıllık tarihinde Tahran’ın tehdit kaynaklarının başında gelen Rusya ile doğrudan sınır kalkmıştır. Kafkasya’da yeni devletlerin ortaya çıkması İran için önemli ilgi odaklarından biri olmuştur. İran, bu yeni devletlerin ortaya çıkışını uluslararası arenada yalnızlıktan kurtulma adına bir fırsat olarak görmüştür.

İran, Kafkasya bölgesine tam kapasite ile etkin olamamaktadır. Bunun en büyük nedeni bölgede ki başat gücün Rusya olmasıdır. Diğer faktör İran’ın bölge ülkeleri ile ilişki düzeyinin düşük olmasıdır. Bunların dışındaki faktörler ise;
  • Azerbaycan açısından mevcut İslami rejimin İran bağlantısı,
  •  İran’ın ekonomik durumu ve teknolojik yetersizliği,
  • Türkiye – İran, ABD – Rusya rekabetinin yansımaları,
  • Hazar’ın statüsünün belirlenmesidir.

Bu dört neden devam ettikçe İran’ın bölgeye tam kapasite ile müdahil olması hep sınırlı çerçevede olacaktır.

İran, bölge dışı aktörler olarak tanımladığı AB, ABD ve NATO’nun bölgedeki yayılmasından rahatsızlık duymaktadır. Kafkasya’da ki her türlü sıcak çatışma ve kontrolsüz istikrarsızlığın kendi milli güvenliğini tehdit ettiğini düşünen İran, bu çerçevede her türlü çatışmaya karşı çıkmaktadır.

E.     Çin ve Kafkasya

Çin, 21. yy.’da süper güç olma peşindedir. Bu nedenle tek kutuplu dünya oluşumuna karşı Rusya ile stratejik ortaklık kurmuştur. Rusya Federasyonu’nun doğu bölgeleri dışında Rusya toprakları üzerinde özel bir çıkarı olmayan Çin, Kuzey Kafkasya üzerinde Rusya Federasyonu’nun belirlediği çizgi dahilinde bir politika geliştirmektedir. Ancak Rusya’nın etkinliğinin azaldığı Güney Kafkasya’ya Çin’in ilgisi giderek artmaktadır. Çin’in Güney Kafkasya ve Kuzey Kafkasya için ayrı politikalar benimsemesi iki nedene dayanmaktadır.

Çin, Rusya’nın Güney Kafkasya’dan çekilmesiyle ekonomik, siyasi, askeri, kültürel vb. konularda boşalan alanların yalnızca batı ülkeleri (AB, ABD) tarafından doldurulmasından rahatsızdır.

Çin, Kafkasya’nın jeopolitik ve jeoekonomik açıdan önemli bir bölge olduğunun bilincindedir. Bu nedenle Güney Kafkasya’ya müdahil olmak için bölge ile ortak dış ticaret hacmini arttırmaya yönelik politikalar izlemektedir.

Çin’in Güney Kafkasya politikası Rusya ile paralel olmasına rağmen, Rusya’dan farklı olarak Çin, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü desteklemektedir. Bu durum, sorunları BM aracılığıyla çözmek isteyen Gürcistan için çok önemlidir. Nitekim Çin, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesidir.

Zayıf siyasi kültür, milliyetçilik sorunu, ekonomik problemler, sınır sorunları, radikal İslam gibi konular bölgenin çözülmeyi bekleyen başlıca sorunlarıdır. Bölgeye büyük güçler tam kapasiteyle müdahil olmak ve enerji kaynaklarından yararlanmak istemektedir. İşbirliğinin kullanılarak devletler arasında karşılıklı çatışan çıkarların ortak çıkarlara dönüşmesi bölgenin gelişimine büyük katkı sağlayacaktır.

Mustafa GÜVEN - AKADEMİK PERSPEKTİF  5 Ağustos 2012 BÖLGESEL ANALİZLER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder