12 Mart 2015 Perşembe

Bağımsızlığa Giden Yolda Azerbaycan

Giriş


Azerbaycan Türkleri’ni bağımsızlığa götüren tarihsel süreç içinde Güney Kafkasya’nın siyasi ve politik olaylarını da göz önüne almakta fayda var. Yakın tarihimizde gerçekleşen olayların iz düşümleri halen günümüzde bölge ülkelerinin birbirlerine karşı politikalarını çok derinden etkiliyor. Güney Kafkasya’nın dağlık ve küçük olması, parçalı coğrafya yapısı nedeniyle bölgede güçlü devletlerin var olmasını engellemiştir. Geçiş bölgesi olması özelliğinden dolayı büyük bölgesel güçlerin (Osmanlı, Rusya, İran) değişik yönlerden gelen istilalarına maruz kalmıştır. Son iki yüz yıllık peşi sıra gelişen olaylar ile şu andaki siyasi yapının temelleri atılmıştır.

Tarihsel Süreç


XIX. yüzyıla girerken, gerek dış baskılar, gerekse iç karışıklıklar dolayısıyla Gürcistan zor duruma düşmüştür. XII. Georgi’nin ölümü ile (1800) onun oğulları ve kardeşleri arasında taht mücadeleleri başlamıştır. Taht varislerinin her biri Rusya, İran, Osmanlı İmparatorluğu gibi dış güçlerden birinin desteğini alarak, ülkesinde kendi iktidarını kurmaya çalışmıştır. Mevcut karışık politik ortamda, bölgedeki politik ve askeri gücünün tehlikeye düşeceğini gören Rusya, kendisine taraftar olan krallık ailesi mensuplarının ve soylularının desteğini alarak, 1801 yılında başkenti Tiflis olan Gürcistan’ın Çarlık Rusyası’na katıldığını ilan etmiştir. [1]

Gürcü Krallığı’nın işgali sonrasında, Rusya’yı uzun süre uğraştıran, Gürcü isyanları yaşanmıştır. Bu isyanların bastırılmasında Ermeniler, Gürcü isyancılara karşı, Rusya’nın yanında ve Ruslarla birlikte savaşmışlardır. Bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak Rusya, Güney Kafkasya’nın demografik yapısında önemli değişiklikler meydana getirmiştir. Bir diğer sonucu da Gürcüler ile Ermeniler arasındaki tarihsel düşmanlığın kaynağı olmuştur. Rusya, bölgedeki Müslüman halkı (Kara Papaklar) İran ve Osmanlı İmparatorluğu’na sürerken, bu ülkelerdeki Ermenilerin Kafkasya’ya göç etmesini teşvik etmiştir.

Kafkasya’ya göç eden Ermenilerin büyük bir kısmı da Gürcistan’ın Sameshi-Cavaheti, Tiflis, Sohum ve Batum bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Ermeniler, Rus yayılmacılığının geleceği için önemli bir araç olarak değerlendirildiğinden, Rus yönetimi tarafından, Kafkasya’nın diğer halkları ile eşit görülmemiş ve daima desteklenmişlerdir.

Rusların Azerbaycan’ı da işgali üzerine göçler, İran üzerinden Anadolu’ya yönelmiş, Kuzey İran’ın işgali sonucu Kafkasya limanlarından yüzbinlerce insan Osmanlı Devleti tarafından temin edilen deniz araçları ile Trabzon, Samsun, Sinop ve Varna limanlarına getirilmişlerdir.  Kafkasya’dan yapılan göçler yaklaşık yüz elli yıl boyunca sürmüştür.  Kafkasya’dan gelenler arasında Türkler, Avarlar, Çeçenler ve Çerkezler vardır. Rus Devrimi’nden sonra ise Kazan ve Azerbaycan’dan göçler başlamış, gelenler Amasya ve Kars illerinde yerleşmişlerdir.  1920 yılındaki Sosyalist Devriminden sonra ortadan kaldırılan Kafkas Cumhuriyeti’nden, Gürcistan’dan ve Ermenistan’dan çok sayıda aile Anadolu’ya göç ederek, Muş ve Kars gibi genelde Doğu Anadolu illeri ile Konya ili civarına yerleşmişlerdir. [2]


Azerbaycan Halk Cumhuriyeti


Tarihte birçok devlet kurmuş Azerbaycan halkı, 1. Dünya Savaşı sonrasında politik ortamdan da faydalanarak 28 Mayıs 1918’de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’ni ilan ederek istiklaline kavuşmuştu. 17 Eylül 1918’de Feteli Han Hoyski kabinesinin teşkilinden üç ay sonra Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Hükümeti Bakü'ye taşındı. Bakü başkent ilan edildi. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin hakimiyet alanı genişledi.

9 Kasım 1918’de Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin devlet bayrağı üzerinde hilal ve sekiz köşeli yıldız tasviri olan üç renkli bayrağa karar verildi.

Medya, ekonomik ve kültürel hayatın çeşitli alanlarında yapılanma çalışmaları daha da genişletildi. Parlamentolu cumhuriyet yönetiminin hukuki norm ve kurallarına sadık kalan Feteli Han Hoyski hükümeti, aynı zamanda, Temsilciler Kurulu'nun çağrılması için hazırlık yapmaya başladı. Bu amaçla özel komisyon oluşturuldu. Milli Konsey'in 17 Haziran 1918 tarihli kararından henüz 6 ay geçmemesine rağmen, daha doğrusu hükümetin tek başına iktidarı sürdürmek yetkisi olduğu halde, Feteli Han Hoyski’nin teşebbüsü ve talebi üzerine 16 Kasım 1918’de Azerbaycan Milli Şurası yeniden faaliyete başladı. Hükümetin Başkanı Feteli Han Hoyski’nin teklifi ile Azerbaycan Milli Şurası Temsilciler Meclisi çağırmak işini üstlendi. [3]

23 ay gibi kısa bir süre varlığını sürdürebilen bu cumhuriyet doğuda ve aynı zamanda Türk-İslam dünyasında kurulan ilk demokratik cumhuriyet idi. 1920 yılının Nisan ayında Azerbaycan, Kızıl Ordu tarafından işgal edilerek Rusya’ya katıldı ve yaklaşık 70 yıl kadar Sovyet Rusya’nın işgalinde yaşadı.


1989 yılı Mayıs ve Temmuz aylarında Baltık Cumhuriyetleri’nin kendi bağımsızlıklarını ilan etmesi diğer üye devletlere de güç kazandırmış oldu. Ermenistan’da Azerbaycan Türklerine karşı yürütülen etnik arındırmaya Moskova’nın tepki göstermemesi, Azerbaycan’daki bağımsızlık mücadelesini hızlandırdı. 1989 Temmuz ayında milliyetçi kesimleri bir araya toplayan ve Sovyetlerden ayrılmayı talep eden Azerbaycan Halk Cephesi (AHC) kuruldu. 16 Ocak 1990 tarihinden itibaren sokaklarda Ermenistan’a ve bu ülkenin iddialarını müdafaa eden Moskova’ya karşı protestolar devam etmekteydi. Şehir girişlerine ve Azerbaycan’da bulunan Sovyet askeri üslerinin etrafına askeri birliklerin girmesini engellemek için barikatlar kurulmaya başlandı. Bu gelişmeler Moskova’yı harekete geçirdi. [4]

Karabağ olaylarının ortaya ilk çıkış dönemleri ve bunu takip eden gelişmeler Azerbaycan bağımsızlık hareketinin itici gücü olmuştur. Yani ilk önce Karabağ’da Ermeni saldırganlığına karşı merkezi yönetimden önlem olmasını talep eden halk, Rusya’nın taraflı tutumunu görünce Rusya’ya bağımlı kalmanın gereksizliğine inanmış ve istiklal mücadelesi böyle başlamıştır.

Mihail Gorbaçov, Sovyet Anayasası’nın 119. ve Azerbaycan Sovyet Anayasası’nın 71. maddelerini ihlal ederek, Bakü’de 20 Ocak tarihinden itibaren olağanüstü hal oluşturulmasına karar verdi. 19 Ocak 1990 gecesi, 35 bin kişilik Sovyet ordusu Bakü’ye üç farklı noktadan giriş yaptı. Savunma ve İçişleri Bakanlıkları ve Devlet İstihbarat Kurumu’nun birlikte hazırladığı UDAR isimli bu harekâtta, ağır silahlarla donatılmış özel birliklere Kremlin’den Bakü’yü işgal et emri verilmişti.

Harekâttaki özel birlikler genel olarak Rus ve Ermenilerden oluşturulmuştu. Sadece bir gece içerisinde yüzlerce sivil öldürüldü ve binlerce kişi yaralandı. Harekâtta öldürülen, içinde çocuk ve yaşlıların da bulunduğu sivillerin cesetleri Hazar denizine atıldı. Geriye kalan istatistik bilgilerde ise harekâtın bu yönünü gizletmek için sadece 132 kişinin öldüğü bildirildi. Nitekim dönemin Sovyet Anayasası, ölü sayısının 150den fazla olması halinde devlet başkanının değişmesini öngörüyordu.

Dönemin Sovyet Savunma Bakanı Dmitriy Yazov; Moskova’nın aldığı kararın Azerbaycan Halk Cephesi’nin 19 Mart 1990 tarihi için planladığı seçimleri engellemek için olduğunu sonradan beyan etmişti. Mihail Gorbaçov ise bu harekâtı, Azerbaycan’daki din temelli radikal akımları önlemek için yaptıklarını ifade etmişti.

Katliama dönüşen bu harekât 22 sene önce de dünya basınında yer aldı. Ancak, insan hakları ve demokrasiyi savunan Batılı ülkeler, Azerbaycan mevzu bahis olduğunda farklı bir tutum sergiledi. Bu ülkeler, Bakü’de öldürülen sivilleri ve demokratik hak arayışını görmezden gelerek 20 Ocak hadisesini Sovyetlerin iç meselesi olarak değerlendirdi. Askeri harekât kararının mimarı Gorbaçov, Nobel Barış Ödülü aldı. Yıllar sonra Gorbaçov bu harekât kararına imza attığına pişman olduğunu dile getirmiştir. Ancak pişmanlık beyanı, Azerbaycan toplumunun hafızasında yer etmiş bu hadisenin neden olduğu travmayı gidermek için yeterli değildir. Azerbaycan halkı, Gorbaçov’un ve 20 Ocak 1990da Bakü’de sivillerin öldürülmesinde rol oynayan sorumluların adil bir şekilde mahkeme önüne çıkacakları günü beklemektedir.

1988’in sonlarında başlattığı bağımsızlık hareketi sonrasında 1991 yılının Ekim ayında Sovyetler Birliği’nden ayrılarak Azerbaycan, istiklalini ilan etti. [5]




Elektronik Ortam Kaynakları:





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder